Paylaş
İnsanların damarına basıyorsunuz.
Sonra da “taşkınlık, şiddet, isyan”la suçluyorsunuz. Bu sözüm, seslerini meşru yollardan duyurmak için siyaset yapmaya çalışanların önünü kesen ve bunu doğru bulan herkese.
BDP, siyaset sahnesinde sol politikaları üretmeye çalışarak, parlamentoda önemli bir boşluğu doldurdu.
İşçi hakları, çevre, özgürlüklerle ilgili ciddi muhalefet yaptı.
Kürt meselisindeki etnik milliyetçi yaklaşımıyla ilgili eleştirilerim olsa da, sorunun siyasetle, barışçı yöntemlerle çözülmesi için çaba harcadı.
BDP’nin önümüzdeki dönemde daha deneyimli bir biçimde Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkıda bulunacağını düşünüyorum.
Son otuz yılın siyasi dinamiklerinde olgunlaşıp bugüne gelen BDP, ne yazık ki seçim barajı engeli yüzünden parti olarak seçimlere katılamıyor.
Normal yollar tıkandığı için, bağımsız adaylar formülü ile Meclis’te grup kurmaya çalışıyor. Ama burada da engellerle boğuşmak durumunda.
Çeşitli formüllerle Kürtler için siyasetin önünü tıkama girişimleri ilk değil. Ama bunca açılım vaadinden, bunca demokrasi umudundan sonra bu engelleme yakışmıyor.
* * *
ŞİDDET ile hiçbir yere varılamayacağını artık herkes görüyor. Leyla Zana, aday ilan edildikten sonra yaptığı bir konuşmada Türkiye’nin şiddetle değil barış ile sorunlarını çözeceğini söylemişti. Ama bugün bölgeye şiddet yine geri döndü. Biraz çuvaldızı kendimize batıralım.
Eğer Yüksek Seçim Kurulu, adaylıkları iptal etmeseydi seçim ortamı şiddet sahneleri ile gölgelenmeyecekti.
Nefret dili öne çıkmayacak, çatışmacılara koz verilmeyecekti. İnsanların temsil hakkı ile oynarsanız başka ne bekleyebilirsiniz?
Hükümet, temsil sorunun çözmek bir yana, Kürt sorununda da, toplumdaki zihniyet iklimini değiştirecek ciddi ve köklü adımlar atmadı.
Öcalan ile perde arkası temasların yapıldığı resmi ağızlar tarafından açıklanmasına rağmen, resmini bastıkları için gazeteciler terör örgütü üyeliği gerekçesi ile hapis cezalarına çarptırıldılar.
Seçilmiş belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu çok sayıda tutuklu ile devam eden KCK davasıyla ilgili şikayetler kulak ardı edildi.
Çözüm, sadece hukuk, sadece siyaset ile mümkün değil.
Çözüm, her tarafta toplumsal güveni sağlayacak bir iklimi hazırlamakla mümkündür.
Bu iklimi yaratamadıktan sonra, açılımlar demokratik olmaz. Barışa yönelik torpiller, YSK’dan olduğu gibi gibi her yerden gelebilir.
* * *
DAHA dün Tunus, Mısır hatta Libya liderlerine “halkın sesine kulak ver” çağrısı yapan Türkiye hükümeti, bugün halkının üstüne güvenlik güçlerini gönderiyor.
Bu tespiti keşke sadece ben yapıyor olsaydım. Dün birçok yabancı gazetede bu yönde yorumlar vardı.
Demokrasi, güzel laf söyleme sanatı değildir.
Lafta kalan açılım, lafı edilmeyenden daha fazla hayal kırıklığı, daha fazla umutsuzluktur.
Paylaş