Kürt sorununa çözümde halkın nabzı kriteri

"BU son olsun" diyerek mi yoksa demeden mi Kürt sorununu çözüm sürecine umut bağlamaya devam etmeliyim bilemiyorum.

Öyle çok çözüm fırsatının kenarına gelinip oradan dönüldü ki, bazen bütün defterleri kapatıp benden paso demek geliyor içimden, ama olmaz.

Türkiye bu sorunu çözmeden kimseye huzur yok.

Bir yandan AKP’nin, diğer yandan Abdullah Öcalan’ın çözüm planı hazırlığı içinde oldukları haberlerini hem umut ama aynı zamanda içimde bir kaygı ile izliyorum.

Çıkış noktasını terörde arayacak kadar toplumda derin sıkıntılar yaratan sorunların çözüm süreci çok sancılı oluyor buluyorum. Kolay değil.

İşte İspanya, işte İrlanda. Barış sağlandı, çözüme ulaşıldı ama sorunlar hálá sürüyor.

NE ÖRNEK NE DE MODEL VAR

GEÇEN
yıl Katar’da bir toplantıda Kuzey İrlanda barışının önemli ismi Protestan Ulster Partisi lideri Lord David Tremble ile karşılaşmıştım, "Hiçbir olay bir diğeri için örnek olamaz. Her sorun kendi koşulları içinde değerlendirilmeli ve çözüm yöntemleri üretilmeli. PKK sorununu da sizin kendi koşullarınız içinde çözülmeli. Kendi modelinizi kendiniz geliştirmelisiniz" demişti bana.

Yine de deneyimlerinden çıkardığı bir noktaya vardı.

Barış sürecinde ön koşullar iyi belirlenmeliydi. İlkeler kesin olmalı. Ama taktik adımlarda esnek davranılabilirdi.

Barış sürecinin başarılı olabilmesi için önce sağlam bir temel gerekiyordu. Bu da İngiliz hükümeti ile Sinn Fein arasında uzun ve gizli görüşmeler sayesinde gerçekleşti.

Türkiye için DTP bu alt yapının oluşmasında çok etkili bir rol oynayabilir. Başbakan Erdoğan da, bu rolü tarihi bir sorumluluk üstlenen İngiltere Başbakanı Tony Blair’in gösterdiği kararlık içinde sürdürürse sonuç alınabilir.

Ama bugüne kadar AKP ve DTP ilişkileri böyle bir ciddi ortak çalışma iklimini hiç yansıtmadı. Yarın barış sürecini benimsetmek için kendi kamuoylarına dönüp destek isteyecek iki siyasi liderlik görüntüsü kimse vermiyor hálá.

Ortama hakim olan çatışma dilini değiştirmek için bile çaba harcayan göremiyorum ben.

AÇIKLAMALAR HEBA OLMAMALI

ÖNÜMÜZDEKİ
günlerde hem hükümetin hem de Abdullah Öcalan’ın kendi çözüm önerileriyle ilgili yapacakları açıklamalar konusunda toplumda yüksek beklenti yaratıldı bile.

Bu açıklamaların sonuç vermesi çok önemli. Ben değerlendirirken iki noktaya dikkat edeceğim.

Önce önerilerin halkın nabzına uygun, hayata geçirilebilir öneriler olup olmadıklarına bakacağım. Öneriler, Türk ve Kürt halkının kabul edebileceğinin ne çok ilerisinde ne de çok gerisinde kalmalı. İlerisinde olursa kimseye kavratamaz ve uygulatamazsınız. Önerileriniz kitle çizgisinin gerisinde, halkın beklentisinin çok altındaysa o zaman da kimse takmaz.

Atılan adımlar durumu değiştirmez, çabalar heba olur.

İkinci konu ise bu açıklamaların hedefi. Açıklamalar tribünlere mi yapılıyor yoksa "Ben bu taşın altına elimi koyuyorum" mesajını mı veriyor. Eğer çözüm sürecinin temelini hazırlayacak sağlam ön çalışma zemini oluşmadan açıklamalar yapılıyor, ortaya sadece tartışma malzemesi veriliyorsa hedef tribünlerdir.

O zaman ben barış süreci yoluna giriyor demem. Irak’tan Amerikalı askerlerin çekilmesiyle bağlantılı olarak gelen çözüm baskıları karşısında tarafların zaman kazanma çabası olarak yorumlarım açıklamaları.

Umarım endişelerim boşa çıkar ve Türkiye ilkelerin belirlendiği ön çalışmalara dayalı çözüm sürecini, Türk ve Kürt halklarının ortaklığını pekiştirici, birliği güçlendirici adımlarla başlatır.
Yazarın Tüm Yazıları