BAYRAKLI Camii de yanıp kül olmuş. Balkanlar'ı ve özellikle de Kosova'yı görünce ‘‘Osmanlı zerafetinin’’ ne anlama geldiğini fark etmiştim. Şimdi uğruna büyük projeler oluşturulan Ortadoğu ile Osmanlı Balkanlar'ın benzemezliğini, Bayraklı Camii'nin ince, iddiasız, göksel silüetini seyrederken anlamıştım. Osmanlı'nın, hedefinin Avrupa olduğunu ise Priştina'da ama daha çok Prizren'de düşünmüştüm. Şimdi Sırplarla Arnavutlar birbirlerine ait, yine Osmanlı yapısı olan Ortodoks Kiliseleri ile camiilerini yakıyorlar. Yugoslavya'yı paramparça eden kanlı ve acılı süreci yine aynı yerde, Kosova'da tekrar ediyorlar. Tam on sekiz yıl önce, Miloseviç Kosova'da ayrılıkçı Arnavutlara esmiş kükremiş ve Sırp milliyetçiliğinin ayak seslerini taşıyan o meşhur konuşmasında ‘‘silah kullanabiliriz’’ tehdidini savurmuştu. Sonrasını birlikte yaşadık. İşte şimdi on sekiz yıl sonra, yine aynı Kosova sorunu, yine Sırp-Arnavut çatışması.Demek ne NATO askeri, ne dışarıdan dayatılan çözüm reçeteleri işe yarıyor. Sorunları çözmek, toplumlara yeni düzen getirmek öyle masa başından görüldüğü kadar kolay olmuyor. .Değiştirmek mutlaka şart. Mutlaka çözüm için uğraşmak gerekiyor ama nasıl? Yüzeysel çözümler, geçici başarılar getirse bile sorunları gerçekten çözmeye yetmiyor. Oralarda ‘‘düzen’’ tutmuyor. Kosova'dan gelen haberleri izlerken, aklıma Kıbrıs geliyor. Büyük Arnavutluk peşinde koşan Kosovalılar gibi, büyüklük peşinde koşan birilerinin bulunduğu her yerde diğerlerinin de küçük olmamak için verecekleri mücadelenin için için süreceğinin örneği Kosova.* * * BİR başka örnek de Irak. Yeni bir düzenin, dışarıdan müdahale ile gerçekleşme şansının ne kadar zor olduğunu gösteren bir örnek. Bu örnekler yanı başımızda tüm karmaşıklıklarıyla dururken, şimdi Ortadoğu için yeni bir ‘‘güzellik reçetesi’’ daha hazırlanıyor. Cuma günü, Büyük Ortadoğu Projesi konusunda ilginç bir toplantıda Amerika, Avrupa ve Türkiye'den araştırmacıların Büyük Ortadoğu Projesi konusundaki görüşlerini dinledik. Boğaziçi Üniversitesi-TÜSİAD Dış Politika Forumu'nun düzenlediği toplantıda, Amerikalı konuşmacılar, ‘‘projenin dışarıdan dayatılan bir demokratikleşme reçetesi olmayacağını, düzen değişikliklerinin askeri müdahaleyle gerçekleşmeyeceğini’’ söylediler ama, projenin NATO şemsiyesi altında yürütülmesini istemekte de bir çelişki görmediler. Birleşmiş Milletler ise ‘‘inanılır’’ olmaktan çıktığı gerekçesiyle böyle bir sürecin kumanda merkezi olamazdı. * * * GAZETECİ tabiriyle, önce başlık atıp altını doldurmaya benzer bir yaklaşımla ortaya konan Büyük Ortadoğu Projesi, sadece coğrafi alan olarak değil, taktik ve yöntem açısından da net değil. Dünyanın sorunlu bölgelerine yardım eli uzatmak, demokrasi mücadelelerine destek vermek, sorunlara kalıcı çözümler sağlayacak ortamlar yaratmak doğru bir şey. Ama dışarıda hazırlanan reçetelerle toplumsal dönüşüm çabası, biraz göle yoğurt çalmaya benziyor. Ya tutarsa iyi de, ya tutmazsa?