AYNI filmi yeniden görür gibiyim. Tabii sahne her seferinde olduğu gibi, bu kez de farklı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Pazar gününden düne kadar sokaklarda dolaşırken izlediğim bıkkınlık, dinlediğim dertler, duyduğum dedikodular yıllar önce Denktaş-Klerides görüşmelerinin başlamasından önce izlediğim Kıbrıs’ı anımsatıyor.
Ekonomi durgun, piyasa mutsuz, turist yok, hükümetten şikayet alabildiğine.
Sendikalar asgari ücretin iki bin ytl’ye çıkması için eylem hazırlığında.
Ancak bu kez, Talat farkı var. Denktaş hükümetle uğraşıp didişirdi ama iç işlerini hükümete bırakırdı.
Kıbrıs meselesine, Türkiye ve dünyaya odaklanırdı.
Talat öyle değil. Hem fiili parti lideri, hem cumhurbaşkanı. İster istemez bölünüyor. Tek adamlığın hedef tahtasına da epey yanaşmış durumda gördüm onu bu kez.
Kendisini, çözümsüzlükle eleştiren Barış Platformu’nun, iktidara "Türkiye’nin alt yönetimi" demesine sinirleniyor.
"Beni Kıbrıs Türk halkının lideri görmeyen bir bakış açısının barışa hizmet ettiğini söylemek mümkün değil" diyor.
Denktaş kulakların çınlasın, çözüm yanlıları için ondan da benzer yorumlar duyardık!
Hayır Talat’ın çözüm istemediğini söylemiyorum. Aksine. Talat çözüm istiyor. "Siyasi eşitlik" temelinde bir çözüm istiyor. "Türkiye’nin garantörlüğünden vaz geçilemez" diyor. İki eşit devletin oluşturacağı "yeni bir ortaklık devleti"ni şart koşuyor.
Hristofyas seçilir seçilmez, bu tavrını basın toplantısında da açıkça ortaya koyan KKTC lideri, yeni dönemin "kırmızı çizgilerini" en baştan çizdi.
Ama Hristofyas, bunu yapmıyor. Elini göstermiyor.
Herkesin yeni bir umuttan söz ettiği bu dönemde, Kıbrıs gayet de puslu.
* * *
BU puslu hava, Türkiye’de vizyonu açık bir hükümet olsaydı bu kadar önemli olmayabilirdi. Ama öyle mi?
AKP, 11 Aralık 2004’te o ünlü Kopenhag Zirvesi’nde, Kıbrıs meselesini iyi yönetememişti. Denktaş Annan Planı’nı reddetmiş, Kıbrıs Rumlarının AB’ye girişi kesinleşmişti.
Seçimlerin hemen ardına rastalayan o günlerin şaşkınlığının nedeni güvensizlikti.
Bugünkü karmaşanın nedeni ise aşırı güven.
Her şeyin en iyisini biliyor AKP, her şeyin en doğrusun yaptığına inanıyor.
Ama türban kaosu ile şehit cenazeleri arasında sıkışan bir hükümetin Kıbrıs gibi 44 yıldan beri süren çetrefil bir sorunla başa çıkması mümkün mü sizce?
Üstelik de karşıda artık, çözüm istemeyen bir Papadopulos yok. Seçimleri kazandığı günden itibaren dünyanın "işte bu işi çözecek adam" gözüyle baktığı Hristofyas var.
* * *
ÇÖZÜMDEN ne anladığını ortaya koymaktan titizlikle kaçınmasına rağmen, arkasına sadece Avrupa’nın ve ABD’nin değil, Rusya’nın da desteğini almış olan bir muhatap Hristofyas.
Onun karşısında ise dünyaya son derece dürüst davranmış bir lider, Talat var.
Annan Planı sonrasında, bu dürüsütlüğün faturasını çıkartmak şöyle dursun tam tersine, bugüne kadar Avrupa tarafından vaatlerle sakinleştirilmiş bir KKTC yönetimi ve Türkiye kısacası.
Kosova örneği mi dediniz? O örneği iyi inceleyin. Orada büyük bir uluslararası destek var. Hem de en başından beri.
Türkiye’de, Kosova’nın sahip olduğuna yakın uluslararası desteği sağlayacak güçlü ve yaratıcı siyasi liderlik olmadıkça, Kıbrıs’ta tarih tekerrür etmeye hazırlanıyor.