TÜRKİYE’nin gündemindeki sorunları bırakıp da neden Kerkük’e bakıyorum biliyor musunuz? Çünkü kasetler, gizli telefon kayıtları ile soslandırılan siyaset mühendisliğinin sanal tablolarından başımızı kaldırıp yanı başımızdaki gerçekleri görme zamanı geldi.
Türkiye açısından önümüzdeki dönemde istikrar çok önemli ve o istikrarı zora sokacak öyle çok gelişme var ki. İktidar partisi Kürt sorununu, bölgeye hakim olma stratejileri ile çözebileceği kanısında olmasaydı, “Kale düşerse, basarız parayı alırız istikrarı” zihniyetini taşımasaydı bu gelişmeler bu kadar önemli olmayabilirlerdi. Sessiz sedasız KCK tutuklamaları devam ediyor. Bölge rahatsız. “Analar ağlamasın” söylemiyle başlayan “Kürt açılımından”, “Kürt sorunu yoktur”a kadar gelindi, inkar politikaları yeniden güçlenmeye başladı. Önümüzdeki dönemde en önemli sorunlarımızdan birisinin “istikrar” olacağından artık kimsenin şüphesi yok. Türkiye, bölgedeki istikrar adası olma özelliğini kaybedebilir. Yarınları biçimlendirme vaadiyle yarışa giren siyasetçiler bu duruma parti meselesi değil, ortak güvenlik meselesi olarak yaklaşmak zorundalar. Dün Kerkük’te bombalar patladı. Türkmen Cephesi başkanlığına seçilen Kerkük milletvekili Erşet Salihi’nin evine sabaha karşı bombalı saldırı düzenlendi. Olay yerinde incelemelerde bulunan Kerkük Polis Müdürü Cemal Tahir’in aracına da aynı sıralarda bir başkalı bombalı saldırıda bulunulduğu haberleri geldi.
AMERİKAN askerlerinin bu yıl sonunda bölgeden çekilecek olmaları Irak’ta gerginliği arttırıyor. Kerkük meselesi bu gerginlik noktalarından en önemlisi ve Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Bunun tek nedeni bölgedeki Türkmen nüfus ve bölge yönetiminde hak iddia etmeleri değil. Petrol. Kimse bunu açıkça dile getirmiyor ama bütün kavganın ondan koptuğunu herkes biliyor. Irak hükümeti, petrol üretimini önümüzdeki beş yıl içinde dört misline çıkartma kararı aldı. Yumurtalık hattından, dünya piyasalarına günde 700 bin varil ham petrol çıkartılması hesapları yapılıyor. Ama Kerkük’te istikrarsızlığın hüküm sürmesi bu planları altüst edecek. Üstelik sadece Irak’ın değil, Türkiye’nin planları da öyle. Kürtler, Saddam’ın bölgeye yerleştirdiği Arapları tahliye ettikten sonra yönetimi tamamen ellerine almak için yıllardan beri uğraşıyorlar. Ama ne ABD ne de komşu ülkeler-Türkiye’de dahil- buna izin veriyor. Dış müdahalenin çok yoğun biçimde hissedildiği Kerkük’te, Kürtler Anayasa’daki 140 maddeyi hayata geçirmek istemelerine rağmen, 2003 yılından beri bu mümkün olamadı. Bu maddeye göre bölgenin kaderi yapılacak bir referandum ile belirlenecek. Aynı madde Kürdistan özerk yönetimi coğrafyasının periferisinde bulunan ve Türkmenlerin de yoğun biçimde yaşadıkları diğer bazı bölgeler için de geçerli. ABD Barış Enstitüsü’nün son raporuna göre Kerkük, Irak’ta istikrarı en fazla tehdit eden nokta. Daha şimdiden birçok kişi ABD askerlerinin bölgeden ayrılmaması gerektiğini söylemeye başladı.
TÜRKİYE’nin güney komşularında kazan kaynıyor. Suriye ve Irak’taki gelişmelerin bir kıvılcım tehdidi taşıyabileceği tehlikesini ciddiye almak her siyasetçinin öncelikli sorumluluğu değil midir? Sınırları dışındaki istikrarsızlık noktalarını dikkate alan bir siyasetçinin, kendi sınırları içindeki gelişmeleri ve onların taşıdığı istikrarsızlaştırma risklerini görmemesi mümkün değil. Gerçi son zamanlarda Irak Kürdistan yönetimi ile ilişkiler gelişti. Türk iş adamlarının bölgeye yatırımları arttı. Ama karşılıklı ekonomik bağımlılığa güvenerek Türkiye içindeki Kürt sorununu görmezden gelmek, gelişmelerin yönünü doğru değerlendirememek demektir. Önümüzdeki dönemde, İran, Irak ve Suriye Kürtleri, Türkiye’yi ve oradaki akrabalarını daha dikkatle izleyecekler. İçeride Kürt sorununu çözüm yoluna sokmuş olan Türkiye, kendi sınırları dışındaki istikrarsızlıklarda yatıştırıcı rol oynayabilir. Aksi durumda ise onlardan fena halde etkilenecektir.