KAR altında bir haftadan sonra, kuşlar ağaçlara geri döndü. İstanbul’da kurtlar aç kalmasın da köpeklere keçilere saldırmasın diye onlara yemek vermeyi düşünen birileri çıktı da üç bin evsiz, 40 bin sokak çocuğu için kim ne yaptı bilemiyorum.Son beş yıldan beri bağıra bağıra gelen felaket, herkesi vurmaya başlayınca Ertuğrul Özkök’ün adını koyduğu, ‘İstanbul sorunu’ ile karşı karşıya olduğumuzu fark ettik. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Daha fazla polis, daha sıkı cezalar, her sokağa bir bekçi, her eve bir koruma ile mi? Evet güvenlik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekli ama İstanbul meselesi sadece adi suçlara karşı mücadele sorunu değil. Sorun daha derinde. Kabul edelim ki, İstanbul sorunu, aslında bir doğu ve güneydoğu sorunu. Oraya çözüm gelmeden ne İstanbul sorunu çözülebilir ne de suç oranındaki artışta onu izleyen Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa sorunları. * * *YAPILAN araştırmalara göre kapkaç ve hırsızlık sorununun en önemli nedeni sokak çocukları. Terörle savaşın bitiminden hemen sonra Diyarbakır’a gittiğimde, mendil satmak için her gördüklerinin etrafını saran çocuk ordusuyla karşılaşmıştım. Önceleri rastlanmayan bir manzaraydı. Daha sonra gittiğim birçok kentte karşılaştım bu durumla. Boşaltılan köylerden gelip kentlerin varoşlarına yerleştirilen ailelerin yarınları olmayan çocuklarıydılar. Çocuklarının sayısını bile bilmeyen aileler, eğitmek bir yana doyuracak takatleri de kalmayınca onları sokaklara salıverdiler. Üç ay önce Diyarbakır’da ‘artık çocuklarını aramıyorlar bile’ diyenleri dinlediğimde, ‘bölgenin İstanbul ve diğer büyük şehirlere potansiyel suçlu ihraç ettiğini’ söyleyen Osman Baydemir’in sözlerinin ciddiye alınması gerektiğini düşünmüştüm. Araştırmalar da Doğu ve Güneydoğu’dan İstanbul’a göç ederek sokakta yaşamaya başlayan çocukların sayısının çığ gibi büyüdüğünü ve hırsızlık ile gasp olaylarının onların arasında yaygınlaştığını ortaya koyuyor. * * * TERÖRİZME karşı verilen mücadeleden sonra ne yazık ki bölge için fark edilebilecek bir hamle yapılmadı. Herkes gözünü kapadı. Kürt aydınları ve siyasetçilerinin de bu sorumluluğa ortak olduğunu düşünüyorum. PKK’nın siyasallaşması için hummalı bir faaliyet içine girildi, ama halkın yoksulluk ve eğitimsizlikten kaynaklanan sorunlarına çözüm aramak için seferber olunmadı. Bazı bölge belediyelerinin çabaları ise merkezi hükümetten yeterli destek görmediği için sınırlı kaldı. Örneğin bu bölgede kadınların durumunu iyileştirmek için uğraşan örgütler, siyaset yapmadıkları için küçümsendiler, yalnız bırakıldılar. Fuhuş almış başını yürümüş, bir iki gazeteci meslektaşım dışında bölgedeki siyasilerin ya da siyasetle uğraşanların hiçbirinden bu konuda bir söz duymadım. Dicle Üniversitesi, KAMER ve British Council’in ortaklaşa düzenlediği bir araştırmaya göre kadınların çoğu namus cinayetlerinden, ölümle cezalandırılmaktan yana olduklarını açıklıyorlar. İçinde bulundukları çarpık düzene böylesine teslim olan insanları geliştirmek, aydınlatmak, hayatın kenarında değil içinde yer almalarını sağlamaya uğraşmak varken, önceliği Öcalan’ı kurtarmaya vermek çok daha kolay. Esas mesele siyasi iktidar alanı yaratma. Halkın durumu? Sonra... Avrupa Birliği reformları çerçevesinde bazı hakları tanımakla, ‘üzerimize düşeni yaptık’ rehavetine kapılan merkezi yönetim açısından da durum farklı değil. Kürtçe dil kurslarını serbest bırakmak yetmiyor. İnsanlar çocuklarından kurtulmayı isteyecek kadar çaresiz. Biz ise onlara burada, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa’da sahip çıkamayacak kadar kendi halimizdeyiz.