İSRAİL Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın, The Jerusalem Post Gazetesi’nde önceki gün yayınlanan makalesi, Türkiye ile ülkesi arasındaki ilişkileri düzeltme girişimlerine destek olan bir tonda değildi.
Ama gerçekçiydi. Türkiye’nin yangına karşı uçak göndererek yardımcı olmasının arkası gelmedi. Her iki taraf da kamuoyuna yönelik olumlu adımları devam ettirmeyi beceremedi. Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz denir ama laf da önemli. Üstelik aynada öyle yakınlaşma yolunu kolaylaştıracak işler de görünmüyor. Eğer gerçekten, Ortadoğu’da Türkiye’nin etkinliğinin derinleştirilmesini istiyorsak, İsrail ile ilişkileri, kızgınlıklarla besleyip, kendi haline bırakamayız. Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisi barı sürecinde alacağı rollerle görülecekti. Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk girişimi de bu sürecin en önemli rolüydü. Artık böyle bir rolden söz edilmiyor. Oysa dün İsrail ve Mısır liderleri bir araya geldiler. İki ülkenin arası çok mu iyi? Hayır. Birçok sorun var. Bunlara İsrail’in Hayfa açıklarında bulduğu zengin doğalgaz yatakları nedeniyle çıkan sorunlar da eklendi. Lübnan gibi Mısır da itiraz ediyor. Üstelik Mısır kamuoyu, denizdeki köpekbalığı sürülerini bile Mossad’dan bilecek kadar şüphe duyuyor İsrail’e
BARIŞ görüşmeleri sürecini yeniden canlandırmak uluslararası baskı artıyor. Suriye ile İsrail arasında diyalog yolunu açmak için yeni girişimler başladı. Başka arabulucular devrede ama artık Türkiye yok. “Türk Hükümeti yakınlaşma arzusunda olduğunu söylemesine rağmen iki yüzlü bir tutum içinde” diyor İsrail Dışişleri Bakanı, “Carmel orman yangınlarından sonra Davutoğlu’nun ilişkilerin düzelmesinden yana olduğunu söylemesine rağmen, hükümet aramızdaki ticaret anlaşmasını yenilemedi. 800 Türk işçisi işlerini kaybedecek. Bunun nedeni açıklanmadı. Tek taraflı bir adımdı ve önceden haber de verilmedi.” Lieberman, Mavi Marmara Gemisi’nin dönüşünde karşılama sırasında binlerce kişinin İsrail’e ölüm sloganları attıklarını, AKP Hükümeti’nden bununla ilgili hiçbir açıklama gelmediğini de vurguluyor. Bu son gelişmeler sorunu yeniden tırmandırmış. Türkiye’de koşulların Humeyni öncesi İran’ı hatırlattığı gibi ifadeler de kullanan Lieberman, esas olarak İsrail’in ilişkileri düzeltmek için artık hiçbir koşul kabul etmeyeceğini söylüyor. “Mazeretler aramayın, özür filan beklemeyin, samimiyseniz ben Davutoğlu ile her yerde buluşup görüşmeye hazırım. İsrail’i seçim malzemesi olarak kullanmayın” diyor.
LİEBERMAN’ın önerisi kabul edilecek mi? Mavi Marmara olayının unutulması kolay değil. İnsani yardım gemisine İsrail’in uyguladığı şiddeti, hükümet affetse, vicdanlar affetmeyecek. Aslında ne özür ne de tazminat böyle bir olayı affettirmeye yeter. Ama bugünlere gelmeyebilirdik. Olayın başından beri her iki tarafın hükümetleri itidal ile olaya yaklaşabilselerdi bugünkü çıkmazın içine düşülmezdi. Ama şu da gerçek. Davos’ta Başbakan Erdoğan’ın duygusal ve tribünlere oynayan çıkışı olmasaydı, Gazze saldırısına karşı tavır, aleyhte bir kampanya yerine, siyasi ve diplomatik kanallarda sonuç almaya yönelik girişimlerle belirlenebilseydi durum çok farklı olurdu. Evet, taraflar arasında gözlerden uzak kanallarda yakınlaşma arayışları sürüyor. Ama her iki tarafta da siyasiler kamuoylarına yakınlaştırıcı değil, tam tersi halkları birbirlerinden uzaklaştırıcı, soğutucu mesajlar veriyorlar. Bunun da ne iki ülkeye ne de bölgemize yararı var.
YARGI bağımsızlığı konusunda pek de hassas olmayan AKP Hükümeti’nin, Yargıtay kararına ilgisizliği ve Hizbullah davası sanıklarının serbest kalmaları karşısındaki sessizliği, önümüzdeki dönemde Türkiye İsrail ilişkilerinin pekala seçim malzemesi olabileceğini gösteriyor.