ÇANAKKALE’den İzmir’e doğru giderken, 20’inci kilometrede sola kıvrılan yolun ağzında "İntepe" tabelası kendi halinde durur. Hemen sapın. Çünkü orada Kuzey Ege topraklarının kahramanlarından birinin, Hektor’un mezarı vardır.
Hemen sapın ve çam ormanları arasında, Birinci Dünya Savaşı’nda Fransız bombaları altında ağır hasar gören bu tepelerde, toprağın kimbilir kaç metre diplerinde, Troya Kralı Priamos’un oğlu, yaşadığı sürece Yunan kıyılarından gelen Akha’lılara geçit vermeyen Hektor’un tümülüsüne çıkın. Oradan Çanakkale Boğazı’nı izleyin. Hele de gün batışına denk gelirseniz, kendinizi insanlık tarihinin zaman tüneli içindeki galeride, geçmiş ve gelecek arasındaki tüm duvarların kalktığı o varoluşta buluverirsiniz.
Tıpkı bizim gibi.
İntepe Belediye Başkanı Alaattin Özkurnaz ve Çanakkale Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri IV. Erenköy Bağbozumu Festivali ve I. Uluslararası Troas Bölgesel Değerleri Sempozyumu sayesinde İntepe’yi keşfettik.
Alaaettin Özkurnaz, iki yıl önce Belediye Başkanlığı’na seçildiğinde kolları sıvayıp, İntepe’yi Türkiye’nin turistik bölgelerinden biri haline getirmek için harekete geçen bir tarih öğretmeni. Hektor’un mezarının sahibi olduklarını sadece bize değil dünyaya da anlatmaya çalışıyor. 18 Mart Üniversitesi de ona destek vermiş.
"Farklı efsaneler, uygarlıklar, kültürler coğrafyası olan Troas Bölgesi’nin tarihi değerlerini koruyarak yeni değerleri keşfetmek ve bu bölgenin uluslararası ekonomik, kültürel çekim merkezi özelliğini güçlendirmek gerekmektedir" diyen Çanakkale Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Ali Akdemir de bu paralelde kapsamlı ve çok ilginç bir sempozyum düzenlemiş.
Ben ilk kez Türk bilim insanlarının Troya bölgesi ile ilgili bu kadar değişik açılardan yaptıkları çalışmalara tanık oluyorum. Ve bu çalışmaların mutlaka devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
*Ê*Ê*
"BİR Batılı aydın, Troya, Efes veya Bergama’yı gezince çocukluğunda duyduğu efsaneleri, okuduğu kitapları, müzelerde gördüğü sanat eserlerini hatırlar. Bizim müzelerimiz ilk çağın en seçkin sanat eserleri ile dolup taşar ama biz bu eserleri konuşturmak yolunu bulamamışız daha." Azra Erhat Mavi Anadolu kitabında böyle yazıyor.
Ne kadar haklı. İtalyan Kız Orta Okulu’na ilk başladığım yıllardan lise son sınıflara kadar İtalyanca ve Latince ardından üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okurken İngilizce Homer hikayeleri ve ondan etkilenen yazarlar ile haşır neşir oldum. Önceki gün ilk okuduğum kitaplardan birine geri dönüp baktım. 1956’da Milano’da basılmış. Orta okullar için hazırlanmış bir kitap. Haritalar ve bir de sözlük var. Akha’lara ait kentler Yunanistan haritası üzerinde gösterilirken, Troya’nın nerede olduğu belli değil. Tahta atın inşa edildiği Tenedos (Bozcaada) için sözlükte "Ege’deki Yunan adalarından biri" deniyor. Ve ben Troya topraklarının sahibi olduğumuzu neden bukadar geç farkettiğimi anlıyorum. Biz hiç incelememiş, hiç yazmamış ve hiç sürekliliğin arayışına girmemişiz. Türk gözü ile Homer’i anlatmaya incelemeye, Troya’yı konuşturmaya önem vermemişiz. Mavi Anadolu’cuları yalnız bıkrakmışız. Sadece onları mı?
Bakın ne diyor Azra Erhat: "Atatürk bu malzemeyi kültür olarak benimsememiz için çığır açtı. Anadolu’ya gelmiş geçmiş bütün kültürler bizimdir dedi. Hitit’ten Latin’e kadar Anadolu’nun bütün ilk çağını araştırmak yolunda teşebbüslere geniş imkanlar sağladı. İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde eski dil ve arkeoloji bölümleri bu amaçla kuruldu. Türk Tarih Kurumu bu hizmete açıldı. Bir yandan da tercüme işine girişildi."
Sonra da soruyor: "Bu iş bir kültür işi olarak başarılabildi mi?"
Başarabilseydik kültürümüzle, kimliğimizle, yaşam anlayışımız ve topraklarımıza verdiğimiz değer ile bu kadar hızla gecekondulaşabilir miydik?
*Ê*Ê*
"HEKTOR, Mustafa Kemal, Troya, Conkbayırı... İsimler birbirine karışıyor kafamda. Kahramanlar toprağı imiş burası." OfRENeion, RENkoy, Eren Köy şimdi de İntepe olan bu noktadan Çanakkale Boğazı’na bakarken Azra Erhat’ın bu sözlerini anımsıyorum.
Çanakkale Troy tiyatrosunun, Hektor Kutsal Koruluğu’nda canlandırdığı cenaze töreni, İntepe halkının meydanda yaptığımız söyleyişi can kulağıyla dinleyişinin güzelliğini de unutmayacağım.