NATO Zirvesi ile ilgili olarak “İstediğimiz oldu”, “Türkiye’nin üç talebi de yerine getirildi” manşetleriyle verilen haberleri izledik.
Wall Street Journal Gazetesi de ABD’nin başı çektiği Avrupa için aşamalı uyarlanabilir füze kalkanı projesinin, NATO kapasitesi olarak kabul edildiğini duyurduğu haberde şöyle dedi. “Türkiye’nin toplantıdan önceki haftalarda ortaya attığı taleplerinin çoğu ya bir kenara itildi, ya da- kontrol merkezinin Türkiye’de olmasına ilişkin olanı gibi- daha sonra görüşülmek üzere ertelendi. Zirveye katılanlar, Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu konuları Cuma günü bastırmadığını söylediler.” Sadece üyelerinden biri değil, en eski ve en güvenilir üyelerinden olduğumuz NATO ile ilişkilerde bu bilek güreşi üslubu, NATO tarihinde var olagelen pazarlıkların bir siyasi show haline dönüştürme eğilimi Türkiye’nin alışık olduğu bir üslup değil. Pazarlık olmaz mı? Tabii ki var. NATO ile Avrupa ordusu arasındaki işbirliğinde Kıbrıs pürüzü aşılamadığı için uzun zamandan beri tartışmalar ve pazarlıklar sürüyor. Afganistan’a asker gönderme konusunda da öyle. Daha önceki yıllardan, NATO’nun beşinci maddesinin Türkiye’nin terörle mücadelesinde hayata geçirilmesi için NATO kulislerinde ciddi tartışmalar yapıldığını da anımsıyorum. Ama Rassmussen’in genel sekreterliğe getirilmesinden sonra ikinci kez Türkiye NATO ile alenen restleşiyor. Daha doğrusu öyle bir hava veriliyor. Neden? Çünkü AKP’nin hedef kitlesi ile NATO’nun hedefleri arasında ayrışma var. Ve bu ayrışma, tartışmaları kulislerden, meydanlara taşıdığı için Türkiye nereye gidiyor sorularına muhatap oluyoruz. Türkiye ile ilgili tartışmalar “istediğini aldı mı almadı mı” noktasına indirgeniyor. * * * ABD Başkanı Obama, geçen yıl eylül ayında, Bush’un füze savunma projesinde değişiklik kararına imza atarken, savunma bakanı Gates’in önerilerini dikkate aldığını açıklamıştı. Buna göre, İran’ın uzun menzilli balistik füze programı sanıldığı gibi hızla ilerlemiyordu. Esas tehdidin İran’ın orta ve kısa menzilli füzelerden geldiği belirlenmişti. O yüzden, kıtalararası füzelere şimdilik gerek yoktu. Avrupa’daki füze sistemleri ile Amerika’nın Akdeniz ve Doğu’ya yerleştireceği füzeler ve ileri radar sistemleri ile proje NATO şemsiyesi altına alınırsa Moskova’yı da rahatsız etmeyebilirdi. Obama yeni projenin eskisine göre çok daha “hızlı ve etkili” olacağını açıklamıştı. ABD Genelkurmay Başkan Yardımcısı Cartright geçtiğimiz yıl proje ile ilgili basına verdiği bilgide Raytheon firması tarafından üretilecek olan standart füze interseptörü (SM)-3 lerin, 2011’den itibaren Akdeniz ve Kuzey Denizi’ne konuşlanacak Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilere yerleştirileceklerini açıkladı. Bush’un projesinde her tarafa bakan ve Çek topraklarına yerleştirilmesi düşünülmüş olan radardan farklı olarak sadece İran’a bakan radarlar tarafından desteklenecek. Sistemin temelini bu radar oluşturuyor. Türkiye’ye yerleştirilmesi planlanan yüksek kapasiteli radarın, bir komuta kontrol merkezi, enerji santralinin olacağı ve 70 bin metrekarelik bir alanı kapsayacağı tahmin ediliyor. * * * TÜRKİYE’nin talebi doğrultusunda NATO belgelerinde hedef ülke olarak İran’dan söz edilmiyor ama bu durum, İran’ı ikna ediyor mu? Eğer öyle olsaydı, Tahran gelişmeleri “son derece şüpheli bulduğunu” söyler miydi? Cuma günü Lizbon’da NATO öneriyi onaylarken, İran Devrim Muhafızları Komutanı General Amir Ali Hacizade, Tahran ve ülkenin bazı bölgelerinde ulusal füze kalkanı geliştirmekte olduklarını açıklar mıydı. Ve “Topraklarını bize karşı füze fırlatma rampası olarak kullandıracak her ülke düşman ülke muamelesi görecektir” der miydi? Bütün bunlar göz önüne alındığında NATO’da yeni dönemin eskisinden çok farklı, Türkiye’nin rolünün soğuk savaştakinden daha kolay olacağını söylemek mümkün mü?