ARAP baharı Türkiye’nin dış politika vizyonunda gedikler açmıştı ama en ağır darbe Suriye’den geldi.
Reformları yaptı yapacak diye gözlerimiz gözlerinde beklediğimiz Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Ankara’nın sözünü hiç dinlemedi. ‘Reform yapıyorum’ derken, önce askerlerini, sonra tanklarını şimdi de helikopterlerini halkın üzerine gönderdi. Olayların ilk gününden beri ülkesini gazetecilere kapattığı için, gerçekleri öğrenme hakkımız da elimizden alındı. Ne olup bittiğini ancak tanıklıklardan öğrenebiliyoruz. Basın özgürlüğünün adım atmadığı Suriye’nin yaptığını aslında ondan farkı olmayan Libya bile yapmadı. Neyse söyleyeceğim bu değil, dikkat çekmek istediğim sadece, hak ve özgürlük ihlallerinin varacağı noktayı her fırsatta olduğu gibi burada da, fırsat bilerek, ufak bir hatırlatmada bulunmak. Esad’ın orduları sınırımızdan sadece 10 km mesafede insanların üzerine ateş açıyor. Kadınlar çocuklar, yaralılar Türkiye’ye kaçıyorlar. Önceki gün Şam Yönetimi, “Onlar terörist. Biz terörle savaşıyoruz” diyordu. Bu klişenin ikna ediciliğini 1990’larda bıraktığını fark etmeyenlerden biri de Şam. Dünya kamuoyu, baskıcı bir rejimin sonu geldiğinin farkında ve insanların terörist olduklarını, dış güçlerin teşviki ile sokağa çıktıklarını iddia eden resmi açıklamaları hiç ama hiç ciddiye almıyor. Gelişmeleri, tankların önünden kaçışan insanların çığlıkları belirliyor. * * * 2010 yılında Suriye ile terörle mücadele anlaşması imzalayan, bu yıl bir adım daha atarak bu anlaşmayı ortak önlemler çerçevesi ile derinleştiren Türkiye bugün, Şam rejiminin terörist ilan ettiği Suriye halkına kapılarını açıyor. Bu da, dış politika vizyonlarının dayandığı temelin önemini ortaya koyuyor. Diktatörler ile yapılan anlaşmalarda al-ver’ler daha net, daha kolay olabilir ama değerinin ve kalıcılığının olamayacağını Ortadoğu’daki son gelişmeler gösteriyor. Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini düzeltmesi AK Parti Hükümeti döneminde gerçekleşti. Çok da iyi oldu. Ama bu yakınlaşmanın Esad Yönetimi’nin meşruiyetini güçlendirdiğini de unutmamak lazım. Yönetim karşıtlarına Türkiye’nin başlarda izlediği mesafeli tavrın altında “Esad ve zevceleri ile kişisel dostluk” kisvesinin de etkisi yok muydu? Kaddafi ile Libya’da olan, Esad ile Suriye’de tekrarlandı. Şimdi ne Kaddafi, Türkiye’nin “artık ülkeni bırak, nereye istersen biz arabulucu olalım seni oraya yerleştirelim” teklifine yanıt veriyor, ne de Esad “reform yap” tavsiyesini dikkate alıyor. * * * SURİYE’deki gelişmelerin en ciddi sonucu, Türkiye’yi Suriye, İran ittifakından koparmak oldu. Bu süreçte İran, Şam Yönetimi’nin arkasında durdu. Olayların bu seviyelere ulaşmasından önce, İran’dan Suriye’ye giden şüpheli kargoda silah yakalayan da Türkiye idi zaten. Üçlü eksen çöktü. Türkiye, uluslararası toplum ile birlikte hareket etmeye hazırlanıyor. Bu kez, ne İran’a yaptırımlar ne de Libya’daki gibi olacak. Seçimlerden hemen sonra, BM’de Suriye konusu ele alındığında Türkiye’nin pozisyonu, Suriye’ye karşı hiçbir adım atılmasını istemeyen Rusya’dan ayrışacak. Diktatörlerle sıfır soruna dayalı dış politika vizyonu Ortadoğu’nun yeniden biçimlendiği bu dönemde ömrünü tamamladı. Türkiye haklar, özgürlükler ve eşitlikler temelinde demokratik değerlere dayalı, yumuşak gücüyle ilham veren, uluslararası sistemle uyumlu uzun vadeli yeni bir vizyon belirleyebildiği ölçüde bölgenin değişim dinamiğini yönlendiren güç olacak.