İSTANBUL Hukuk Fakültesi, Türkiye’nin demokratikleşmesinin en önemli merkezlerinden biridir.
Cuma günü orada, bu sürecin önemli isimlerinden Profesör Çetin Özek’in anısına düzenlenen bir konferansa katıldım.
Yarattığı değerleri ilgisizliğe mahkum edip, yeniden aynı yolları yürümek için durmadan debelenen bir toplum olmasaydık eğer, o toplantının en azından basının dikkatini çekmesi gerekirdi.
Çetin Özek Türkiye’de basın özgürlüğüne yeni bir yaklaşım getirmiş, haber verme hakkının aynı zamanda halkın haber alma hakkı ve onun yerine getirilmesini de gazetecinin görevi olarak yorumlamıştı.
Hürriyet Gazetesi’nin bir dönem yönetiminde de bulunan Prof. Özek, Dış Haberler Müdürü’müz Ayşe Özek Karasu’nun da babası. Ayşe, babasının kitaplığını onun çalışmalarını yürüttüğü üniversiteye, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü’ne hediye etti. Özek, yaşamında da yaptığı gibi genç hukukçulara kaynaklarını sunmaya devam edecek.
Hukuk Fakültesi Mezunlar Derneği’nin düzenlediği toplantı benim için bir şölendi. Herkesle paylaşmak istediğim bir şölen.
***
ALANLARINDA deneyimli hukukçular, büyük hocalar basın özgürlüğünü her yönüyle konuştular. Prof. Köksal Bayraktar, Türkiye’de basın hukukunun 60’lı yıllarda Prof. Sulhi Dönmezer’in kitabıyla başladığını, haber vermenin bir hak olduğunu, basının habere serbestçe ulaşma, değerlendirme ve yorumlama hakkının bulunduğu fikrinin ortaya konularak benimsendiğini anlattı. Özek ise yeni bir kavram sunmuştu Türk hukukuna, Hoca bunu şu sözlerle açıkladı: "Prof. Çetin Özek’in sahneye çıkmasıyla bilgilenme hakkı kavramı Türk hukukuna girmiştir, bu bir devrimdir. Özek, bilgilenme kavramını ortaya koymakla piramidi tersine çevirdi, insanı ön plana aldı."
Prof. Füsun Sokullu Akıncı’nın başkanlığını yaptığı oturumda Prof. Dr. İlhan Özay günışığında yönetim ve basın özgürlüğünü anlattı. Günışığında yönetimi demokratik hukuk devletinin vardığı son aşama olarak tarif eden Özay’a göre, bunun bilgi edinme hakkı ile tamamlanması gerekiyor. Bu hak medya ve bireye tanınmazsa halk, bilgiyi elinde bulunduran idare karşısında güçsüz kalır. Demokrasiden söz edilemez.
Prof. Semih Gemalmaz, ulusal üstü belgelerde İnsan Hakları ve Basın Özgürlüğü’nü ele aldığı konuşmasında, özgürlüklerin ihlali durumunda sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değil, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi Türkiye’nin altında imzası olan başka uluslararası mekanizmaların da devreye sokulabileceğini hatırlattı.
Prof. Fatih Mahmutoğlu cevap ve düzeltme hakkının, mutlaka bireysel ilgi alanında olması gerektiğini geneli kapsayamayacağını vurguladı. Doç. Dr. Serap Keskin Kiziroğlu, Basın Özgürlüğü ve açıklık ilkesinden söz etti, Özek’in en genç asistanı olan Y.Doç. Barış Erman ise Özel Hayatın Ceza Hukuku yoluyla korunması ve basın özgürlüğünü irdeledi.
Avukat Fikret İlkiz ile Prof. Adem Sözüer’in dikkat çektikleri konu ise alarm zillerinin çaldığını gösteriyordu.
Yayın durdurma kararları. Bu kararın hiçbir hukuki gerekçesi yoktu. Çünkü yayın durdurma diye bir yasa yoktu ve bu karar tamamen keyfiydi.
Prof. Sözüer, "Ben ilk yayın durdurma kararı çıktığında basının ve konuyla igili hukukçuların birlikte ayağa kalkacağımızı sanmıştım, kimseden ses çıkmadı" diyordu.
***
EKONOMİK krizin şimdiden öngörülemeyen sonuçlarının faturası önümüzdeki dönemde haklar ve özgürlüklere çıkacak gibi görünüyor. Sadece Türkiye’de değil dünyada da demokrasinin geleceği parlak değil, burada öne çıkacak en temel konulardan birisi de basın özgürlüğü olacak.
Türkiye’de gazeteler kapatılıyor, haberlere yayın yasakları geliyor, gazeteciler Milliyet muhabirlerinin başına geldiği gibi keyfi bir biçimde toplantılara alınmıyorlar. Avrupa’da da hızlı bir geriye gidiş var. Fransa’da Liberation Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmeni ve üst düzey yöneticisi olan Vittorio De Filippis, bir hakaret davası nedeniyle Cuma sabahı evini basan polisler tarafından elleri arkadan bağlı bir halde gözaltına alındı. Poliste iki kez çırıl çıplak soyularak üstü arandı ve gözaltına alındı. Sıradan bir hakaret davası nedeniyle bir yayın yönetmeninin karşılaştığı bu durum demokrasinin beşiğinde, Fransa’da yaşandı.
Hakları genişletmek bir yana savunmak için gözlerimizi dört açmamız gereken bir zamanda Çetin Özek’i ve bize hatırlattığı hakları unutamayız, gazeteciler kadar okuyucular olarak da.