Bu kez de Kalebodur’un kuruluşunun 50’nci yılı kutlamaları ve geleneksel seramik bayramı için yola koyuldum.
Çanakkale’nin Çan ilçesi elli yıl önce nasıldı hayal bile edemiyorum. O zaman bin kişinin yaşadığı yoksul bir Anadolu kasabası. Bugün 30 bin nüfuslu bir ilçe. Anadolu’da diğer birçok yerin aksine Çan dışarı göç vermiyor artık, çocuklar dedelerinin mahallesinde doğabiliyor, anılar birikiyor, kültür yerleşiyor.
Fabrikanın girişinde karşılaştığım genç kadının, İzmir’de üniversite, New York’ta master eğitimini tamamladıktan sonra Çan’a geri dönmesinde Kale Seramik’in etkisini görmemek mümkün değil. Aklı New York’ta kalsa da, 30 bin nüfuslu Çan’da çalışıyor olmaktan ve çocuğunu orada büyütmekten memnun olduğunu söylüyor.
Bir başka genç ile konuşuyorum. Otobüs işletmecisi, "Mesela termik santralı Çan’a taşıdılar ama 350 çalışanından sadece 16’sı Çanakkale nüfuslu. Bundan bize bir fayda yok" diyor.
Kaleseramik, Çan’ın can damarı bunu görmemek mümkün değil.
İbrahim Bodur’un yaptığı işin önemi de burada. Parasını, enerjisini İstanbul’da, her şeyin daha kolay ve güvenli olduğu bir yerde değerlendirmek varken kalkıp Anadolu’ya, doğduğu topraklara yatırım yapmasında hem de elli yıl önce.
Yabancı düşmanlığı popülizmi ile milli burjuvazi kavramını dokunulmazlaştırmak şimdilerde moda. Devletten beslenen, ayrıcalıklar bekleyen bu modelin günün koşullarında devamı mümkün değil ama çevresinin değerini bilen onu anlayan, duygusal bağları olan bir yönetim ve yatırım anlayışının önemi de ortada.
YENİCELİ DONDURMACI
Kale grubu ile çalışan, ortaklık ve işbirliği yapan dünya şirketlerinden 200 temsilcinin yanı sıra, iş dünyasının ve Çan halkının katıldığı törenin benim açımdan en güzel sürprizi, Çan ilçesinin yanıbaşındaki Yenice’den gelen dondurmacı Hikmet Taş’ı tanımak oldu.
Homeros’un İliada destanında, "Hayvanların anası, kaynağı bol İda" dediği Kazdağları’nın eteklerinde beslenen keçilerin sütüyle ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinden kendi giderek seçip aldığı sahleple yapıyormuş dondurmayı. Şeker yerine bal kullanıyor üstelik. O latif tadın sırrı bundaymış.
Her şeyin tek tipleşmesi şart mı? Yerel tadlar nasıl korunacak?
Çan’a giderken yol boyu, boş tarlalar dikkatimi çekiyor. Ünlü Çanakkale domatesinin, fasulyenin, börülcenin ekeni yok artık.
Gençler başka işlere yöneliyormuş.
"Hayvanların anası, kaynağı bol Kazdağı" ovalarının tarım politikası var mı? Sanmıyorum.
YARINA GEÇİŞTE KADIN YÖNETİCİ
Kaleseramik’in ellinci kuruluş yıllında İbrahim Bodur grubun yönetimini kızı Zeynep Bodur’a devretti. Çalışanlarıyla helalleşti, nasihatler verdi: "İnsanları, onlarla paylaşmayı sevin; Dosta ve dostluğa önem verin; Akıl ve duygu dengesi kurun; Yaptığınız işin kaliteli olmasına özen gösterin; İtibarınız paranızdan çok olsun; Taklitçi sıra adamı olmayın; Geleneksel değerlere bağlı gelişmeye açık olun"
Elli yıl önce kim, genç bir kadına bırakın bu kadar büyük bir sorumluluğu, herhangi bir işi devrederdi? Türkiye yarına böyle yürüyor, babalar kızlarına işlerini gözleri arkada kalmadan devrediyor, işletmeler küresel rekabete açılıyor.
Çanakkale, çanağın yani seramiğin kalesi demek. Bugün Çanakkale Seramik’in Çan’daki faaliyeti binlerce yıllık bir tarihin hikayesini taşıyor.
Türkiye seramik ihracatında dünya üçüncüsü. Birinciliğe çıkmak kolay mı zor mu, gerekli mi gereksiz mi bilemem ama elli yıl önce ismi bile bilinmeyen Çan, bu mirası korumaya niyetli.