Ferai Tınç: Barışı deneyelim, yeniden

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

İki ayrı sahne günlerdir gözlerimin önüne geliyor. Üzülüyor, kızıyor, çaresizlik hissediyorum.

Ege'nin iki ayrı adasında yaşadığım iki ayrı sahne.

Hipokrates'in ilk tıp okulunu açtığı Ada'da yani Kos'ta, yaşlı bir adam, cami gölgesinde yaptığımız konuşmada torunlarını gösteriyor, ‘‘Bizlere bir şey olursa onlar size emanet’’ diyor. Kulağı kirişte bir yaşamın tedirginliği Kos'taki Türk mahallesinin her an göçmeye hazır izlenimi veren, diken üstünde atmosferinden de anlaşılıyor.

Diğeri, Ege'deki bir Türk adasında geçiyor.

Ceneviz, Bizans ve Osmanlı izlerini taşıyan görkemli kalenin arkasında yüzerken, iki kulaç arasında bir çığlık dolduruyor kulaklarımı: ‘‘Geldim, Nerimanimu, işte mahallemize geldim...’’

Başımı sudan kaldırdığımda birbirine sımsıkı sarılmış iki yaşlı kadın görüyorum. Otuz yıl önce mahallesini terk edip Türkiye'den ayrılan Rum kadın ile Türk komşusunun buluşma sevincini buruklukla izliyorum.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimin yükseldiği her dönem, önce bu topraklarda yaşayan Türk ve Rum azınlıkların yaşamlarını altüst ediyor.

İşte ben, hiçbir şey için değilse bile, sadece ve sadece artık bunun için, Ege'nin iki yakasındaki azınlığın huzuru için Türk-Yunan gerginliğinin çağdaş ve akılcı yaklaşımlarla yumuşatılmasını istiyorum.

***

DIŞİŞLERİ Bakanı Cem ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu'nun start verdikleri diyalog sürecinin ilk adımları, bugün Ankara'da Türk-Yunan heyetleri arasında başlayacak görüşmelerle atılıyor.

Her ne kadar bu sürecin arkasında ABD ve Avrupa Birliği'nden gelen baskılar varsa da iki dışişleri bakanının çağdaş, uzlaşmacı kişiliklerinin payını da küçümsememek gerekiyor.

Bundan iki yıl önce 27 Mayıs 1997'de, zamanın Dışişleri Müsteşarı Onur Öymen bir sempozyuma katılmak için gittiği Atina'da ‘diyalog başladı’ dediği için topa tutulmuştu. O sıralarda bakan yardımcılığı görevini yapan George Papandreu ve Yannos Kranidiotis ile yedikleri akşam yemeği Yunan basınından büyük bir titizlikle saklanmış, ertesi gün konuşmasında bu yemekten söz ettiği için Öymen bir davetli değil, Atina'ya zorla gelen bir düşman muamelesi görmüştü.

Kardak krizinden sonra, ‘Türkiye La Hey Adalet Divanı’na gitmedikçe hiçbir konuda diyalog mümkün değildir' gerekçesiyle tüm diyalog kapılarını kapatan Atina Hükümeti'nin bugün, sorunları bir kenara bırakıp işbirliğine açık konularda diyaloga ‘evet’ demesi, kendi kamuoyları karşısında cesur bir siyasi adımdır.

Ancak önemli olan, Simitis Hükümeti'nin bu başlangıcı samimi bir ısrarla sonuna kadar götürmesi ve siyasi varlıklarını Türk düşmanlığı üzerine kuran çevrelere karşı mücadele gücünü gösterebilmesidir.

***

TÜRKİYE için de bu kolay bir karar değildir. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği, Ankara'nın iç kamuoyu açısından elinin daha rahat olduğu düşüncesindedir.

Ancak, Türk kamuoyunun Yunanistan ile PKK arasındaki ilişkiler konusunda hala endişe ve güvensizlik taşıdığını da unutmamak gerekir.

Üstelik, NATO ittifakına sadakat konusundaki tavırlar karşılaştırıldığında Türk kamuoyu Yunanistan'a gösterilen tavırla Türkiye'ye gösterilen tavır arasında farklılık olmasını beklerken, sanki Yunanistan Kosova'da ittifakı içerden zayıflatmaya çalışmamış gibi davranıldığı kanaatindedir. Bu yüzden kendisine yönelecek baskılara her zamankinden daha fazla hassas olacaktır.

Ama her şeye rağmen barışı denemek, her zaman ve yeniden denemek Ege'nin iki kıyısı için de tek çıkar yol.



Yazarın Tüm Yazıları