Yazılarıma son veriyor ve mesleğe başladığım Hürriyet Gazetesi ile 28 yıllık beraberliği noktalıyorum.
Karar tamamen bana ait.
1971 ve 80 darbeleri sonrası Bab-ı Ali’ye savrulan gençler kuşağından bir gazeteci olarak, tamamen tesadüfen başlayan gazetecilik hayatımın başında, bu mesleği bu kadar sevebileceğimi hiç tahmin etmemiştim. Dış Haberler Servisi’nde çalışmak bambaşka bir heyecandır. Hele dünyanın her yerinde muhabirleri olan Hürriyet Gazetesi’nin Dış Haberler Servisi’nde uzun yıllar çalışmak, haberciliğin en parlak olduğu dönemlerde Hürriyet Dış Haberler’in her kademesinde sorumluluk almak, bir haberi dünyanın her yerindeki muhabir ağı ile çeşitli kaynaklardan doğrulatarak okuyucuya yetiştirmenin heyecanını tatmak çok keyifliydi. Gazeteciliği ve bana dünyayı avuçlarımın içinde hissettiren Hürriyet Dış Haberciliği’ni, birlikte çalıştığım arkadaşlarımı, yöneticilerimi çok sevdim. Evet 28 yıllık beraberliği noktalıyorum. Karar ani olmadı ve başka herhangi bir yere de gitmiyorum. Hevesim kaçtı. Bir yıldan beri üzerinde düşündüğüm, hazırlık yaptığım ve olgunlaştırdığım bir karar.
İLK Müdürüm rahmetli Şevki Adalı, “Dış Haberler Servisi’nde çalışmak sürekli öğrenmek, bir değil birçok üniversite bitirmek” derdi. Gerçekten de, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen öncesinde ve sonra dünyadaki değişim yıllarını bir gazeteci olarak, hem de dünya gazetesi Hürriyet’te izlemek müthiş bir keyifti. Hürriyet’in dış politika yazarı olarak, Avrupa Birliği perspektifi çerçevesinde atılan ilk adımlardan itibaren gelişmeleri takip etmek, Türkiye ve dünyadaki yeni dinamiklerin siyaset yapım süreçlerine adım atışlarını görmek de öyle. Öyleyse neden? 16 Nisan tarihli La Repubblica Gazetesi’nde Trinidad’lı yazar, Nobel ödülü sahibi Naipul ile yapılan bir söyleşiyi vardı. “Aynı cümleleri yazmaktan bıktığım için omuzlarımda 50 yıldan beri yazdığım kitaplarla, yazı yazmayı bırakıyorum. Başta her şey daha iyiydi. Çünkü keşfetmenin heyecanı vardı. Ama yazı yazmanın sorunu şu, bir kere yaptığında, artık neyi nasıl yapacağını biliyorsun. Ve sonunda kendini aynı şeyleri söylerken buluyorsun. Kendini tekrarlıyorsun.” İşte benim de hevesim bundan kaçtı. Gazeteci, gerçeği izlediği için kendini tekrarlamaz diyebilirsiniz. Doğru. Ama düşünce ve ifade özgürlüğünün her zaman kısıtlı olduğu bir ülkede gazetecilik de insanı hızla kalıplara sokar. İktidar yandaşı görüşlerin olduğu gibi, muhalefetin bütün renklerinin de kendi kalıpları vardır. Bozulmuşluğun da. Onu yeni ve pırıltılı tek gerçek olarak sunmanın da. Gerçeği ortaya çıkartma koşusu olan bu meslekte ise kalıpları kırarak yürümek güzeldir. Yeni şeyleri yeni bir dille söyleyebilmek ve bunu paylaşmak.
YAPTIKLARI haberler yüzünden ya da düşüncelerini yazdıkları için cezaevinde tutuklu bulunan sosyalist, Kürt, milliyetçi, İslamcı basından gazetecilerin sayılarının azalacak yerde gittikçe arttığı bir ortamda, basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerin birçok gazeteci tarafından bile “olağan” karşılandığı bir iklimde, tek işleri gazetecilik olanların heveslerinin kaçması olağan bir sonuç değil midir? Tabii ki basın özgürlüğü için çalışmaya devam edeceğim. Eşitlikler temelinde özgürlük ve demokrasi yolundaki yolculuğum sürecek. Ama bana müsaade sevgili okuyucularım, arkadaşlarım. Ustalık bana göre değil. Her şeyin tekrarlandığını sanarak yaşamak yerine, acemisi olduğum şeylerin heyecanını yaşayacağım bir çıraklık dönemine yelken açıyorum. İzninizle, ayrılıyorum.