Avrupa Konseyi’nden Kadıköy Adliyesi’ne

ERTUĞRUL Mavioğlu ve Ahmet Şık hakkındaki davayı izlemek için, Gazetecilere Özgürlük Platformu adına bir grup meslek örgütü temsilcisi ve çok sayıda gazeteci Kadıköy Adliyesi’ndeydik.

Ergenekon davasıyla ilgili olarak kaleme aldıkları kitap nedeniyle tutuksuz olarak yargılanan Şık, tutuklandıktan sonra ilk kez duruşmaya çıkacaktı.
Ama, araç bulunamadığı gerekçesi ile Kadıköy’e getirilemedi. Mavioğlu duruşmadaydı. Salonun kapısında beklerken, duvardaki listeye gözüm takıldı.
Dün Kadıköy Adliyesi’nde kaç gazeteci ile ilgili dava vardı biliyor musunuz?
Benim saydığım on gazeteci ve yazarla ilgili ondan fazla dava.
Çoğu da gizliliğin ihlâli gerekçesi ile açılan davalardı.
Gizli belgeleri sızdıranları merak etmeyip, gazetecileri cezalandırıyor bu ülke.
Gizliliğin ihlâli davalarının yüksekliğinin yanı sıra çok sayıda gazetecinin de hapiste olması Türkiye’yi eleştiri oklarının hedefi haline getiriyor.
     Â
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Strasbourg’da, basın özgürlüğü ile ilgili eleştirilere verdiği yanıtlar, bu durumun hükümeti de rahatsız ettiğini ortaya koyuyor. Yoksa savunmayı, kitaplarla bombaları karşılaştıracak kadar ileri götürmezdi diye düşünüyorum.
Eleştirilerin dozu arttıkça, savunmalar tuhaflaşır.
Demokratik olduğunu iddia eden bir ülkede kitapları bombalarla eş değer görmeyi, eleştiriler karşısında sıkışma dışında başka türlü izah etmek mümkün değil.
Strasbourg’daki konuşmada anlaşılması en güç nokta da buydu zaten.
Başbakanın, azınlıklar, din özgürlüğü ve seçim barajı ile ilgili sözleri, Avrupa’ya laf çakmasının anlaşılması daha kolaydı. Ne de olsa Türkiye için seçim öncesiydi ve o Meclis’te oturan bütün siyasetçiler bunun ne demek olduğunu biliyorlardı.
Ama kitapları bombalar ile karşılaştırmayı demokratik ülkelerde anlatmak zor.
Çünkü basın özgürlüğü tam da bu. Yani en rahatsız edici, sarsıcı düşüncelerin bile ifade edilebilmesi.
      Â
AVRUPA Konseyi’ndeki parlamenterlerin basın özürlüğü ile ilgili şüphelerini gidermeleri için Türkiye’ye bir heyet gelecekmiş.
Bunun için Avrupalıların teftişine gerek mi var?
Biz burada gazeteciler, taleplerimizi, sıkıntılarımızı dile getirmiyor muyuz?
Mahkemeler gazeteci davalarıyla dolu
deÄŸil mi?
Seçim barajıyla ilgili olarak, ‘biz halkımızla bunu çözeriz bu iş size kalmamış’ diyen Başbakan, neden, basın özgürlüğü konusundaki sorunlara ‘biz kendimiz aşarız’ demedi, merak ediyorum.
Bunu demek, bu konuda bir sorun olduğunu kabul etmek anlamına geleceği için mi?
Üstelik bu mesele sadece mahkemelere intikal edenlerle sınırlı da değil.
Birer ikişer kapana köşeler, kulislerde katlana katlana yayılan korku hikayeleri  gazetecilik iklimini iyice zehirlemiyor mu?
Bu sorunlar, dışarıdan gelen heyetler ‘var’ dedikleri için var olmayacak, yok dedikleri için de ortadan kalkmayacaklar.
Duruşma salonlarının kapısında bir günde görülen davalardan ondan fazlası gazetecilerle ilgiliyse, sorun ciddi demektir.
Basın özgürlüğü kriterleri ile bu sorunları çözecek yasal değişikliği yapmak bu ciddi sorunun çözümü için bir ilk adım. Zihniyet değişikliği birlikte gelir.
Avrupa Konseyi’ndeki varlık nedenimizin, Kadıköy Adliyesi’ne yansıması başka türlü pek mümkün değil.
Yazarın Tüm Yazıları