ANAYASA Mahkemesi kararı, Türkiye'nin siyasi krizlerden demokratik çözümlerle çıkabileceğini gösterdi.
Ben bütün bu süreçten siyaset sınıfının da ders çıkartacağını umuyorum. Çıkartmayanlara da derslerini halk verecek. Denklemi böyle kurmak en iyisi.
AKP'nin kapatılma davası Türkiye dışında çok yakından izlendi.
Kapatılırsa ne olacağı sorusu, her çevrede en çok tartışılan ve karşılaştığımız soru idi.
Ama kapatılmazsa ne olacağı sorusu da çok soruldu.
* * *
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan'ın, kararın açıklanmasından sonra yaptığı konuşmayı dinlerken bir yıl önce, seçim zaferinden sonra halka seslenişini anımsadım.
O zaman da halkı kucaklayacağı vaadini vermişti. Şimdi yine tekrarlıyor.
Ama bu kez geçen seferden daha farklı durum.
Verilip de tutulmayan sözler var ortada. Sadece AKP karşıtları için değil yandaşları için de.
Başbakanın konuşmasında beni rahatsız eden bir ton vardı.
Gelinen nokta itibariyle her kesime sorumluluk düştüğünü vurgulayan başbakan, "Biz üzerimize düşen sorumlulukla hareket etmeye devam edeceğiz" dedi.
Yani şimdiye kadar sorumlu davranan taraf AKP olmuştu.
Diyelim ki, Başbakan dava öncesi süreci değil de, sonrasını kast ediyor.
Başsavcının Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasıyla başlayan süreçte AKP'li yöneticilerin eleştirileri, Brüksel'de medet arayışları, toplumu mağdur dindarlar ve saldırgan laikler olarak ikiye ayırmalarını nasıl yakıştıracağız sorumlu yaklaşıma?
Bu açıklama Anayasa Mahkemesi kararının sadece bir yönünü görüp, uyarı içeren diğer yönünü göz ardı etmek anlamına geliyor.
Kendisi ret oyu vermiş olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, kararı açıklarken sonucun AKP'ye ciddi bir uyarı olduğunu söyledi.
Yani bu karar, AKP'ye yapılan bir haksızlığı düzeltmiyor. Kapatılmasını gerektirecek ağırlıkta değil ama yaptırımla uyarılması gereken düzeyde rejime yönelik bir tehdit oluşturduğunu söylüyor.
Buna verilecek olan yanıtın, daha alçakgönüllü, özeleştiri yönü de olan bir ton taşıması gerekmez miydi?
* * *
AKP'nin kapatılmamış olmasına ben de sevindim. Çünkü muhalefet hakkının açık ihlali olduğu için siyasi partilerin siyasi nedenlerle kapatılmasına karşıyım.
Bu tip müdahaleler demokrasi ile bağdaşmıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın da söylediği gibi, bu kapatma alışkanlığına en kısa zamanda çözüm getirmek zorundayız.
Yeni bir toplumsal sözleşme oluşturma amacıyla anayasa çalışmalarına yeniden başlama olanağı tanıyor bu karar.
İşte tam da bu noktada, şimdi en çok merak edilen soru gündeme geliyor.
AKP kapatılmazsa ne olacak?
Olması gerekeni herkes biliyor. Zaten Başbakan da ifade etti. Türkiye yoluna devam edecek, Avrupa Birliği hedefinde çağdaşlaşma koşusuna devam edecek.
Ama artık herkes için farklı içerikler taşıdığını bildiğimiz bu genel doğruları tekrarlamak yetmiyor.
Avrupa Birliği müzakereleri gerçekten gündemimize girecek, reform süreci devam edecek mi?
Yoksa önümüzdeki yerel seçimlerin siyasi atmosferi içinde popülist politikalar yine öne çıkacak ve Türkiye zaman ve enerji kaybetmeye devam mı edecek?
AKP kapatılırsa ne olur sorusuna yanıt aramakla geçti bu yılın ilk yarısı. İkinci yarısını da AKP kapatılmadı şimdi ne olacak sorusuna yanıt aramakla geçirmesek.