2011’de dış politikada neler yaşanabileceğini incelerken, dünkü yazımda seçim sürecinin belirleyici rol oynayacağını söylemiştim. Oy kaygısı nedeniyle ne muhalefet, bilhassa da iktidar elini taşın altına koyamaz. Bu durum Avrupa Birliği ve Kıbrıs meselesini de etkileyecek. Avrupa’da bazı çevrelerin, Kıbrıs sorununu Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifi ile ilişkilendirerek çözme kurnazlığı 2010 itibariyle iyice duvara tosladı.
Müzakereler başladıktan sonra ilk kez bir Avrupa Zirvesi Türkiye ile fasıl açma kararı almadan bitti ve bu durum Türkiye’de kimsenin umurunda olmadı. Brüksel’de bunu dert eden var mıydı bilmiyorum. “Artık, Kıbrıs konusunda adım atmazsanız Avrupa süreci tıkanır” uyarısı da süfli bir pozisyon haline geldi. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde Kıbrıs meselesinin ipotek hükmü bile kalmadı. Bu durum belki de taşların yerli yerine oturmasını sağlayabilir. Avrupa Birliği süreci gibi, Kıbrıs da kendi dinamikleri içinde ilerleme fırsatına kavuşur ve normalleşirler. Yoksa bu düğümün bu yıl da çözülmesi mümkün olmayacak. KIBRIS’TA BM DEVREYE GİRİYOR KIBRIS’ta görüşmeler Eroğlu hükümeti ile yeniden başladı ama özellikle mülkiyet konusundaki ciddi tıkanıklık aşılamıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Kıbrıs Türk ve Rum liderlerle New York’taki görüşmenin ardından raporunda, taraflara 26 Ocak tarihini gösterdi. Bu ayın 26’sında taraflar müzakerelerdeki her başlığa ilişkin görüşlerini yazılı olarak BM Genel Sekreteri’ne iletecekler. Genel Sekreter, bu buluşmadan sonra kaleme alacağı raporda sürece nasıl devam edileceğine karar verecek. BM Genel Sekreteri, son raporunda görüşmelerin sonsuza kadar devam edemeyeceğinin altını çizmişti. Bu da müzakere sürecinin format değiştirebileceği yorumlarına yol açtı. Kıbrıs’ta ikili görüşmeler yeniden Burgenstock’ta olduğu gibi, BM denetiminde, garantör ülkeler ile ABD ve AB’nin de katılacağı bir formatta başlayabilir. Ancak Mart ayında Kıbrıs Rum kesiminde, Haziran’da da Türkiye’de seçimler olduğu için yeni sürecin başlaması yine sonbaharı bulabilir. AVRUPA BİRLİĞİ YIL SONUNDA CANLANABİLİR SONBAHARA doğru hareketlenme emareleri görülürse ve BM denetiminde bir müzakere sürecine kapı aralanırsa Avrupa Birliği’nin Aralık Zirvesi, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir sürecin başlangıcı da olabilir. Tabii bütün aktörler üzerlerine düşeni yapabilirlerse. Avrupa Birliği kadar Türkiye de kendi vizyonunu yenileyebilirse. Bugüne kadar Türk kamuoyu Avrupa’dan gelen olumsuz açıklamalar karşısında yetkililerin yaptıkları savunmaları dinledi. Türkiye’nin görevleriyle ilgili hiçbir hatırlatma yapılmadığı gibi, kamuoyuna, “Biz üzerimize düşen her şeyi yaptık yapıyoruz, onlar yan çiziyor” mesajı verildi. Ama bizim ne gibi değişiklikler yapmamız gerektiği, teknik mevzuat çerçevesinden bir türlü yansıtılamadı. Yansıtılsaydı, çevreyi hiçe sayan büyük projelere karşı çıkanlar düşman ilan edilmezdi. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili 2010 İlerleme Raporu taslağı, uzun zamandan beri ilk kez daha ciddi eleştirilere yer veriyor. Bu yıl, muhalefetin konuya sahip çıkıp çıkmaması da Avrupa ile ilişkileri etkileyecek. Bu noktada yaşanacak bir rekabet sonuçta Türkiye’nin yararına olacak. Ama dedim ya, partilerin Avrupa Birliği’ne sahip çıkıp çıkmamaları da seçim sürecine tabi olacak.