2011 yılının dış politikada ne getirebileceğini düşünürken aklıma ilk gelen seçimler oluyor. Bu yıl Türkiye için seçim yılı. Gelişmeleri tribünler belirleyecek. Herkesin kendi tribününe oynayacağı bu kritik seçim döneminde aklı selim dilemekten fazla bir şey gelemeyecek elimizden.
Türkiye’nin 2011 dış politika falında çözüm trendi ağır basmıyor maalesef. Dosyalara genel bakış attığımda gördüklerimi merak ediyorsanız, buyurun. ULUSLARARASI KURULUŞLARDA REKABET BİRLEŞMİŞ Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki geçici üyeliği sona erdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bu dönemde fark yarattığını söylüyor. İki yıllık sürede Türkiye, terörizmle mücadele konusu dahil önemli zirvelere öncülük yaparak, diğer üyelerin desteğini arkasına alırken, İran’a karşı yaptırım oylamasında “Hayır” oyu kullanan iki üye ülkeden biri oldu. Bu zikzaklı yola rağmen, Davutoğlu, on yıl içinde Türkiye’nin yeniden aday olmak için hazırlıklara şimdiden başlayacağını açıkladı. Çünkü talep varmış. Bu yıl da Türkiye, IMF de dahil olmak üzere uluslararası kuruluşlarda etkili rol oynamaya çalışacak. Olumlu sonuçlar, tabii ki iktidar partisinin hanesine yazılacak. ABD İLE İLİŞKİLER EKSEN değişti mi değişmedi mi tartışmaları bu yıl da devam etse de, tartışma ilişkilerde belirleyici rol oynamayacak. Ankara ile Washington arasındaki ilişkiler özellikle silah kontratları ve savunma anlaşmaları alanında “olumlu” adımlara sahne olacak. Füze kalkanı ve Patriot parçalarının ortak üretimlerinin yanı sıra yeni alışverişler de iki başkent arasındaki kanallarda tartışılacak. Washington’da etkili çevrelerin en çok önem verdikleri de bu konu. Ermeni karar tasarısıyla ilgili girişimler ve Yönetim’in bunları durdurma çabalarıyla bu sıradaki çeşitli pazarlıklar bu yıl da görülecek ama bu konuda büyük bir sürpriz olmayacak. Washington bu yıl da Avrupa’ya “Türkiye’yi dışarıda bırakmayın” diyecek, ve her yıl olduğu gibi bu yıl da Amerika’nın tavsiyesini kale alan olmayacak. Ankara talep olmadıkça hiçbir konuda arabuluculuk yapmayacağını söylediği için, İran ile arabuluculuk girişimi olursa, talebin Washington’dan geldiğini anlayacağız. Obama Yönetimi, Türkiye’nin Müslüman ülkeler ve gruplarla iyi ilişkilerinden yararlanabileceğini göz ardı etmeyecek. Bu imkanı bu yıl da elinin altında tutmak istediği için Türkiye’nin Taliban, Hizbullah, Hamas gibi örgütlerle ilişkilerini engellemeye kalkışmadan dikkatle izleyecek. Enerji konusunda ise Türk-Rus işbirliği karşısında elinin zayıf olduğunu kabul edecek. ABD’nin bu yıl sonunda Irak’tan çekilme takviminde bir değişiklik olmadığına göre, Obama Yönetimi, Türkiye’nin Kuzey Irak dahil ülkenin bütününde İran’ı dengeleyecek bir güç haline gelmesini teşvik edecek, destekleyecek. İSRAİL GİTTİKÇE KEMİKLEŞEN BİR SORUN İSRAİL ile Mavi Marmara’ya saldırı sonrasında arabuluculuk girişimleri ve iki ülkenin gizli kanallardan sürdürdükleri çalışmalar, tribünlerdeki hassasiyet nedeniyle başarılı sonuç veremeyecek. Çünkü süreçte ilişkilerin düzelmesinden yana olan siyasi güçler kadar, buna karşı çıkan hareketlerin etkisi de eşit ağırlıkta. Her iki tarafta da bu böyle. Türkiye’nin özür ve tazminat koşuluna ilişkin tam formül bulunurken İsrail’den “onlar bize özür borçlu” diyenlerle Türkiye’den “Koşullara Gazze’den ablukanın kalkmasını da ekleyin” diyenler süreci torpilleyecek. Son zamanlarda işaretleri gelen, İsrail’den Gazze’ye yönelik yeni bir operasyon ihtimali ilişkileri daha da gerecek. ERMENİSTAN, AZERBAYCAN ERMENİSTAN ile ilişkiler de seçim kurbanı konular arasında. Bu yıl Türkiye’de gelecek yıl Ermenistan’daki parlamento seçimleri herhangi bir adım atılmasına izin vermiyor. Üstelik Ermenistan’dan erken seçim tartışmalarına ilişkin haberler de geliyor. Azerbaycan bu konuda geri adım atmamakta kararlı. Karabağ sorununda her hangi bir ilerleme sağlanabilir mi? Hiç sanmıyorum. Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere, dış politikadaki diğer konu başlıklarına da sonraki yazımda değineceğim.