KEHANETLER ve komplo teorilerine itibar etmem. Özellikle de dış politikayı yorumlamaya çalışırken. Ama gelecek yılın dış politika gündemindeki en önemli konuların başında İran’ın geleceği kesin.
1973 yılında kurulduğu günden beri ABD’nin ulusal güvenlik konularında istihbarat ve siyaset çevreleri arasında köprü görevi yapan Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan rapor, Irak’tan sonra sıranın İran’a geldiğinin en belirgin göstergesiydi.
Oysa bazıları, bu rapor ile birlikte sorunun ortadan kalktığını düşündü.
İran Devlet Başkanı Ahmedinejad başta olmak üzere bazı çevreler, "baskıların yersizliği ortaya çıktı" derken, İsrail ve ABD yönetiminin şahinleri "İran karşıtı uluslararası cephede dağılma olmaması için bir an önce müdahale edilmeli" görüşünü savunmaya başladılar.
Rapor çok ilginç.
İran’ın 2003’ten itibaren nükleer silah programını durdurduğunu söylüyor. Ama hemen bu cümlenin dibine düştüğü bir dipnotla "Nükleer silah programı"ndan gizli sürdürülen uranyum zenginleştirme programının kastedildiği belirtiliyor ve "sivil amaçlı uranyum geliştirme ve zenginleştirme programı ile ilgili çalışmaları kastetmiyoruz" deniyor.
Zaten, bu sivil amaçlı çalışmalar da şüpheli bulunuyor.
Ayrıca, 2010 ile 2015 arasında büyük bir olasılıkla teknik olarak nükleer silah üretebilecek duruma geleceği söyleniyor. Ama bu güvenilirliği yüksek bir tahmin değil. Raporda bu da belirtiliyor.
"İran’ın 2015’ten önce nükleer silah için yeterli plütonyum üretecek kapasiteye sahip olamayacağını çok emin olarak söyleyebiliyoruz. Karar verdiği takdirde İran’ın nükleer silah üretecek bilimsel, teknik ve sanayi kapasitesine sahip olduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz" diyor rapor.
* * *
RAPOR, bardağın yarısını dolduruyor. Sonuç, görmek istediğinize bağlı. 16 istihbarat biriminin imzası bulunan böyle bir raporun, ilgili kuruluşlara sunulmasıyla eş zamanlı bir biçimde kamuoyuna da sızdırılmış olmasını da değerlendirmelere katmak gerekiyor.
Raporu, havuç-sopa politikası için yeni bir alan yaratıyor. Zaten bunu açıkça da belirtiyor:
"İran’ın 2003’te nükleer silah programını uluslararası baskı nedeniyle durdurmuş olması, siyasi, ekonomik ve askeri bedellerini göz önüne almadan silah üretmeye girişmek yerine Tahran’ın kararlarını, yarar-zarar hesabı yaparak aldığını gösteriyor. Eğer uluslararası gözlem ve baskıların artırılması tehditleriyle birlikte İran’a güvenliğini, prestijini ve bölgesel etkisini sağlayacak olanaklar tanınır ve bunlar İran liderleri tarafından güvenilir bulunursa, Tahran nükleer silah programını durdurma kararını uzatabilir. Bunun nasıl bir bileşim olması gerektiğini belirlemek zor."
Buradan çıkartılabilecek sonuç, ABD’nin ve uluslararası toplumun İran’a yönelik "havuç-sopa" politikasının dengelerini bulma çabalarının 2008’e damgasını vuracağıdır.
Bunun işaretleri gelmeye başladı bile. Dışişleri Bakanı Rice’ın, "ABD’nin kalıcı düşmanları yoktur. Uranyum zenginleştirme faaliyetlerine son verirlerse istedikleri yerde ve zamanda İranlı meslektaşlarımla görüşmeye hazırım" sözleriyle havucu uzatırken, Irak Devlet Başkanı Talabani’nin Şatt-ül Arap sorununu kaşıyarak sopanın ucunu göstermesi ilk işaretler.
* * *
BENAZİR BUTTO suikastı, Pakistan yönetiminin Afganistan’ın istikrara bir türlü kavuşamaması sonucu kendisini yeniden bölgede konumlandırmasıyla yakından ilgili. Karzai hükümetiyle arası açılan Pakistan Yönetimi, İran ve Hindistan ile yakınlaşıyor. ABD’nin bütün engelleme çabalarına ve karşı olduğunu açıkça bildirmesine rağmen İran doğal gazını Pakistan ve Hindistan’a taşıyacak olan büyük proje bu aksı güçlendiriyor.
Sadece Ortadoğu’dan değil Asya’dan bakıldığında da İran’ın 2008 gündeminin en önemli konularından olacağı anlaşılıyor.