Paylaş
Diyor ki :
“Kobani’yi kurtarmak için Türkiye’den giriş yapmak isteyen mültecilere Türkiye izin versin.”
Şu hale bakın...
1.5 milyona yakın Suriyeli aç, sefil, ölüm döşeğinde Türkiye’ye sığınırken sesi çıkmayan Suriye, şimdi BM binasından Türkiye’ye çağrı yapıyor...
Niye şimdi?
Çünkü Batı’nın Türkiye’ye yaptığı baskıyı gördü ve aklınca Türkiye’yi sıkıştıracak bir diplomasi geliştirmeye çalışıyor...
İşte bu yüzden diyorum...
“Yazıklar olsun.”
Ankara’dan Erdoğan Esad’a, “Diktatörlüğü bırak” çağrısı yaptı ya...
O da şimdi Ankara’ya ....
“Al başına belayı. Ben de Kürt kozunu oynarım. IŞİD’i üstüne salarım. Batı’da benim yanımda” mesajı veriyor.
Bu arada yüzbinlerce Suriyeli çoluk çocuk, aç ve sefil sığınma kamplarında, Türkiye sokaklarında dilenci...
Bir o kadarı Kobani’de IŞİD vahşetinin elinde...
Yani insanlar ölüyor, hayatlar sönüyor... O hâlâ “güç bende” oyunu oynuyor.
Çok merak ediyorum; bunca acının, ıstırabın içinde acaba o Suriye Temsilcisi bu açıklamayı yaparken hiç utandı mı?
Tam bir timsah gözyaşıdır bu.
Belli ki Esad Ankara’dan intikam almak için IŞİD’e göz yumuyor.
IŞİD’e Kürtleri kırdırıyor...
Böylece Türkiye’deki Kürtler için bir ‘tahrik bombası” atıyor.
Oyun bu...
Umarım Ankara, kendisinin de içinde olduğu bu oyunun Birleşmiş Milletler ve NATO düzeyinde hesaplaşmasını yapar...
Bir devlet düşünün ki, kendi şehrini koruyamadığı için başka ülkeden mülteci davet ediyor...
Böyle bir devlet olabilir mi?
Ya da şöyle soralım...
Suriye bir devlet midir artık?
Ne yazık ki gerçek budur.
Esad intikam için, IŞİD’i bize komşu yapmaya çalışmakta, Türkiye’deki müzakere sürecini de baltalamak için Kürtleri tahrik etmektedir.
Yüzbinlerce insanın canına, kanına mal olan “güç bende” oyununun adı budur.
GEÇMİŞ YILLARDAN
Özal’lı yıllarda bu tür kriz ortamları için yazılar yazardık...
Eleştirirdik, akıl verirdik, önerirdik...
Her şeyi biz biliyoruz ya...
O yüzden yazması ve eleştirmesi kriz anlarında kolay olur...
Bu tür günlerde rahmetli Özal çağırırdı, bilmemize imkân olmayan bazı sırları paylaşırdı...
O yapmasa talimat verir, devletin kilit makamlarındaki isimleri ‘off the record’ konuştururdu.
Ben bunu birkaç kez yaşadım...
Her defasında öğrendiklerimi, yazdıklarımı düzeltti...
Çünkü bu tür dönemlerde duygusallıklar ağır basar.
Hele ki bu kadar kamplaşmış bir dönemde duygusallıklar daha da artar.
Şimdi o günleri hatırladım.
Birinci Körfez Savaşı’nı...
Dışişleri Bakanı Ali Bozer’in bir son dakika telefonuyla yanlış bir manşetten nasıl kurtulduğumuzu hatırladım...
Sanıyorum şimdi böyle bir dönemdeyiz...
Kampları, egoları, önyargıları bir kenara bırakıp konuşma ve anlatma zamanıdır...
İktidar ile muhalefetin bir araya gelme zamanıdır...
Sorumluluk zamanıdır...
Paylaş