Paylaş
Herkes görüyordu. Muhtar biliyordu. Kaymakamlar gelip geçiyor, yeni tayinler, yeni müdürler, yeni doktorlar ama hiçbiri sormuyordu?
Ne derdiniz var?
Menekşe’nin notları hep iyiydi. Sınıfta en iyiydi...
Ama ne öğretmeni ne de okul müdürü sormuyordu:
Nasıl geçiniyorsunuz kızım?
Annenin gözleri görmüyordu...
Baba zor durumda...
Menekşe ev işi yapıyor, çamaşır yıkıyor, annesine yemek yapıyor ve ders çalışıyor.
Ama kimse görmemiş Menekşe’yi...
Ne garip değil mi?
Böyle bir komşunuz var. Mahallede böyle bir acı var. Ama ne devlet ne siz görmüyorsunuz.
Sanki bir hayalet...
Bir çevre bu kadar kör mü olabilir?
Ve işte bu körlük içinde Menekşe aniden ortaya çıkıverdi. Görünür oldu...
Kameralar, manşetler... Haber duyulur duyulmaz, o kör bürokrasi Menekşe için kuyruğa girdi... Çünkü Menekşe Türkiye birincisi oldu... Okul müdürü, muhtar, kaymakam... Haberlerde poz veren yardımsever bürokrattan hemen bir dizüstü bilgisayar, okul taksitleri falan.
Annesinin babasının sağlık kontrolleri.
Hastanenin başhekimi devrede.
Sanki o güne kadar hastane hastane gezip, kapıdan dönen Menekşe’nin babası birdenbire uzaydan gelmişti...
O ana kadar kimse tanımıyordu. Ama birden tanınıverdi.
Ne acı değil mi?
Menekşe’yi bugüne kadar görmezden gelen komşular şimdi kıskanıyor bile olabilir.
Ve şimdi asıl soruya geliyorum.
Hepimizin bir kör olarak çevremize yeniden bakıp sormamız gereken o soruya.
Peki Menekşe ya birinci olmak yerine 20’nci olsaydı?
O zaman da görecek miydik?
Böyle hüzünlü manşetler, ibret dolu haberler yapacak mıydık?
Okul müdürü, kaymakam devreye girecek miydi?
Dizüstü bilgisayar alınacak mıydı? Annesine sağlık kontrolü yapılacak mıydı?
Ve hepimizin içinde bir matkap ucu gibi dönmesi gereken şu soru:
Ya Menekşe gibi bir çilenin içinde çırpınarak başaran başkaları varsa.
Menekşe değil de Papatya mesela...
Bakıyor musunuz?
Bu kadar kör müyüz?
Sordunuz mu?
İslam düşmanlığı
OTOBÜS gecenin karanlığında giderken o dua ediyordu... Bütün o zorluklara karşı fısıltıyla bir yakarış. Sonra Fatiha...
O dua ederken yanındaki orta yaşlı Alman kadın giderek geriliyordu. Çünkü Arapça fısıltı sırasında belli belirsiz bir “Usame” adı geçiyordu.
Patlayan bombalar, intihar saldırıları kadının zihninde uçuşmaya başladı.
Dayanamadı. Otobüsün arkasına geçti ve polisi aradı.
Az sonra gecenin karanlığını yaran mavi ışıklar göründü. Otobüsün önüne barikat kuran polis hızla içeri daldı ve dua eden adamı yere yatırdı.
Panik içindeki yolcuların korku dolu bakışları arasında kelepçe, gözaltı ve sorgu... Tam 6 saat sonra otobüste dua eden adamı serbest bıraktılar...
Adam Faslıydı. Adı Usame’ydi. Müslüman’dı ve dua ediyordu..
Hepsi bu işte...
İntihar bombacıları ve El Kaide terörü Avrupa’da böyle bir korku yarattı.
Ve bir sevgi dini olan İslam’a ve Müslümanlara karşı neredeyse gizli bir “sürek avı” yaşanıyor. Her gün korku ve baskı dolu bir haber alıyorum.
Hani nerede bu medeniyetler ittifakı?
Paylaş