Paylaş
O kadar bozuk ki kafam.
Bugün hiç iyi şeyler yazmayacağım.
Fotoğraf yazacağım bugün. Kan yazacağım. Gözyaşı yazacağım.
Kan çanağına dönmüş acılı bir coğrafyadan bakacağım...
Duvarlar, tel örgüler, mayınlar arasından yazacağım.
Duvarın ötesinden ölüm yağıyor.
‘Ağlama duvarı’ndan utanç duvarlarına kadar.
İşte bir duvar daha.
Gazzeli o kadın için ‘ağlatma duvarı’.
Duvar orada, gözyaşı orada. Dinmiyor bir türlü çocukların ölümü.
Evet...
‘Ağlatan duvar’daki Gazzeli kadının yüzünü göremiyoruz.
Görsek ne olur ki...
Sanki insanlığın, yüzüne bakacak hali var...
Neresi burası? İşte yine çoluk çocuk ölümden kaçanlar.
Gazze mi?
İsrail zulmü mü?
Hayır..
Musul burası...
Duvarın öbür yüzü...
Zulmün öteki yakası. IŞİD vahşetinden kaçanlar.
Cennet vaadiyle bu dünyayı cehenneme çevirenlerin yüzü.
Demek ki vahşetin dini olmuyor.
İşte iki fotoğraf daha...
Neresi burası?
Gazze mi? Irak mı?
Bu defa Suriye vahşetinden kaçan yüz binlerce insan Türkiye’ye sığınıyor...
Türkiye, Suriye’den kamplara gelecek saldırıları durdurmak için sınıra duvar örmek zorunda kalıyor.
Dünya bu dehşeti izlerken Türkiye bombalardan kaçanlara kucak açıyor.
Ve bir başka sınır. Bir başka tel...
Gazze mi? Irak mı? Suriye mi?
Hiçbiri.
Burası da bizim Bulgar sınırı. Bulgarlar çekiyor teli bu defa... Ölümden kaçanlar geçemesin Avrupa’ya diye...
- Ağlatan duvar...
- Sınıra çekilen duvar.
- Vahşetin tel örgüsü...
Dedim ya kafam bozuk..
Etrafımız kan çanağına döndü.
Gazze’den Musul’a kadar insanlık yanıyor...
Tellerle, duvarlarla çevrildik yine.
Ortasında insanlığın utanç atlası...
Paylaş