Türk parasını kanunla koruduğumuz günlerden. Evet böyle bir kanun vardı. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu yani. Koruyabildik mi peki? Yerlerdeydi... Üniversiteleri sivil polisler fişlerdi... Gece yarısı kapın çalar... Arama var... Kış geceleri pencereden iple dışarı sarkıtılmış Nâzım şiirleri buz tutardı. Kitaplıktan sürgün edilen Mitka Grobçeva, Şolohov çok üşüdü o yıllar. Puşkin’in en güzel sözcükleri odun ateşinde eridi. Televizyonlar siyah-beyazdan yeni kurtuluyordu. Yanında döviz bulunduranlar ve Nâzım Hikmet okuyanlar tutuklanıyordu. Demir Özlü, Ataol Behramoğlu hayallere rüzgâr bahçesiydi. İsmet Özel araftaydı... Unutmadan... 12 Eylül’ün son yılları. Özal’ın bıyıkları vardı. Saçları kıvırcıktı. Gece yarıları bizi konuta çağırır, akıl almaz şeyler anlatırdı. Dışarıda öğrenciler “Tek yol devrim” diye bağırırken, Özal devrimlerini hazırlıyordu. Unutmadan... Ankara’da çok kuvvetli kar yağardı... Kavaklıdere bembeyaz olurdu. Özelleştirme diye bir şey yoktu. Sigara içmek her yerde serbestti. Kartuş, kaset ve çağrı cihazı muazzam icatlardı. “Arkadaş arıyorum arkadaş” diyen telsiz frekansları “Facebook” niyetineydi. Masum ansiklopediler Google gibi bir şeytandan habersizdi. Mahalle arası dedikodular Twitter’a dönüşmemişti. Unutmadan... Demirel yeniden siyasete gireceğini Ankara Hilton’da açıkladığında... Orhan Tokatlı Milliyet’in Ankara Temsilcisi’ydi. Ankara’da siyaset, Yavuz Donat, Ertan Karasu, Muammer Yaşar Bostancı’dan sorulurdu. Bense çiçeği burnunda Hürriyet temsilcisi. Kürtler örgütlü şiddeti yeni keşfediyordu. PKK... Baba Esad, Bekaa, FKÖ vardı... Unutmadan... Berlin duvarı sakindi. Tel örgülü hayat acılıydı. “Bizim Radyo” Doğu Almanya’dan madeni bir sesle yayın yapardı. Tatil köyleri henüz keşfedilmemişti. Eximbank ve serbest bölge bulunmamıştı. Konvertibilite neydi? Özal kredi kartını ilk kez gösterdiğinde inanmamıştım. Adnan Kahveci pijamasıyla gelip bizi evden alırdı. Sabahlara kadar sohbetler olurdu. Unutmadan... 1 Mayıs’lar yasaktı. KCK yoktu. DGM’ler vardı. “Özel yetkili” diye bir şey henüz bilinmiyordu. Devlet Planlama Teşkilatı her şeye hâkimdi. Serbest piyasa yasaktı. Sansür kurulu vardı. Yasaklanan filmler yurtdışında ödüller alırdı. Özal 23 Mayıs 1982’de Osman Ulagay’a kehanetini şöyle açıklamıştı: “Benim görüşüm, Doğu’daki (sosyalist blok) bu katı sistem devam ederse ekonomi çökecektir.” Unutmadan... Cem Yılmaz yoktu. Bal Mahmut fıkralarına gülerdi halk. 141-142 ve 163’ten korkardık. Yani... “Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü” diye başlayan o kanun bozuntusu, bir hayalet olarak aramızdaydı, ama bir türlü o tahakküm kurulamamıştı. Unutmadan... Fehmi Işıklar gibi tertemiz bir yürek Özal’la Kürt meselesinin çözümünü konuşuyordu. İşte tam o günlerde, HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ı polis kılığında birileri kaçırıp işkenceyle öldürmüştü. Bugün hâlâ süren acılı günlerin başındaydık. Ve Özal çözüm istiyordu. Ama sahne karanlıktı. Unutmadan... Anadol’la Murat 124 yarışı bitmek üzereydi. Türkiye Özal’ın çizdiği global yola giriyordu. Peki ben bunları neden mi yazıyorum? Sevgili dostum, gönül insanı, kalp mesafesindeki arkadaşım Işın Çelebi, o günleri anlatan bir kitap yazdı. Siyaset günleri, bakanlık dönemleri. Bir yaşam güncesi... Kürt meselesinden ekonomik devrimlere kadar birçok olayın perde arkası, gerçek yüzü, bilinmeyen yönü. Bana önceden okumak nasip oldu. Okuyunca dedim ki... “Unutmadan yaşayalım...”