Türkiye’nin önündeki tarihi seçenek

TAM 22 yıl sonra geldik aynı yere...

Haberin Devamı

Sırayla hatırlayalım:
- Birinci Körfez Savaşı...
- ABD Kuzey’den Irak’a yapacağı kara harekâtı için bizden izin istedi.
- Askerlerini Türkiye üzerinden geçirecekti ancak izin tezkeresi son anda Meclis’ten geri döndü. - Ve işte buyüzden ABD bu harekâtı Kuzey Irak’taki yerel Kürt güçleriyle yapmak zorunda kaldı...
- O günden bugüne, ABD’nin bölgesel sicilinde Türkiye pek iyi bir müttefik olarak anılmaz.
Ve işte 20 yıl sonra bugün...
- Bu defa parçalanmak üzere olan bir Irak var.
- IŞİD denilen vahşet çetesi devlet ilan etti. Her gün bir katilam. Şii ve Sünni ayrımı zirvede.
- Ve yine ABD bu defa 10 ülkeyle birlikte Irak’taki bu eşkıyalık için bir “görev gücü” oluşturulmasını istiyor.
- Peki nasıl olacak bu?
- Türkiye böyle bir güce doğrudan ve aktif olarak nasıl katılacak?
- IŞİD’in elinde Türk rehineler varken bu mümkün mü?
Elbette değil.
Peki ne yapmalı?
İşte burada Türkiye’nin önünde tarihi bir seçenek gündeme geliyor.


EZİDİ AÇIKLAMASINDAKİ SIR

Bu tarihi seçeneğin adı, “Kürt kozu”dur...
Yani IŞİD’e karşı bölgedeki Kürt güçlerinin desteklenmesi...
Bu destek söz konusu olunca, bölgede IŞİD’e karşı savaşan PKK/YPG güçleri gündeme geliyor.
Açık ve önemli bir gerçektir bu...
Nitekim daha birkaç gün önce Avrupa Ezidiler Federasyonu Eşbaşkanı Leyla Feyman bütün dünyaya açıkladı:
“Bizler IŞİD’e karşı Kuzey Irak Kürt bölgesi güçlerinden yardım istedik. 1500 kadınımız kaçırılmıştı. Pazarlarda satılıyordu. Ancak KDP yardım etmedi. Onların yerine YPG güçleri müdahale etti. Kadınlarımızı, Allah ve YPG güçleri kurtardı. Bu durum tarihe geçmesi gereken bir durumdur...”
İşte bu açıklama görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir gerçektir.
Belli ki IŞİD terörüne karşı Türkiye, İran ve Suriye doğrudan müdahil olamayacaklarına göre iş yine bölgesel güçlere kalıyor.
Yani Kürtlere...
Unutmayalım ki, Obama, defalarca Amerikan halkına söz verdi:
“Artık Irak’tan tabut içinde asker evine gelmeyecek...”
Bu da şu demek:
“ABD askeri kara harekâtında olmayacak.”
Peki karadan kim savaşacak?
- Türk askeri mi?
- Hayır...
Öyleyse Kürt askeri savaşacak...
İşte gerçek budur.
Belli ki başta ABD olmak üzere 10 ülkelik koalisyon, bölgesel Kürt güçlerini silah ve lojistik olarak destekleyecekler...


TÜRKİYE NE YAPACAK?

Körfez Savaşı sırasında harekâtın dışında kalan Türkiye, Kuzey Irak’taki gelişmelerin de dışında kalmıştı.
Halbuki Özal “müdahil olmayı” istiyor, savaş sonrasında da başta Musul olmak üzere bölgedeki yeni oluşumlarda söz sahibi ülke haline gelmeyi hedefliyordu.
Amacı da savaş sonrası oluşacak bölgesel Kürt federasyonunun cazibe merkezi olan “abi” pozisyonunudaki Türkiye’ydi...
Hatta Kürt federasyon böglesinin bütün altyapı hizmetlerinin de Türkiye’den gelen yatırımcılar tarafından yapılmasını öngörüyordu.
Böylece bölgedeki “etkin Kürt” gücünü Türkiye etkisinde ve iyi ilişkiler içinde tutacaktı.
Ama olmadı. Özal Cumhurbaşkanı’ydı ve hükümete sözünü geçiremedi.
O nedenle de Kürt özerk bölgesi oluşumunda Türkiye’nin stratejik bir etkisi ve ağırlığı olamadı. Eğer aynı şey olursa, bu defa belki de IŞİD’den sonra, bağımsız Kürt devleti hazırlığında Türkiye’den yine bir etki ve ağırlık beklenmeyecek.
Peki şimdi ne olacak?
Türkiye kendisini dışarıda tutarak, bölgedeki Kürt güçleriyle Batılı ülkelerin ittifakından doğan yeni durumun da dışında mı kalacak?
Ezidi Federasyonu’nun açıklamalarından, PKK’nın bölgedeki faaliyetleri ve IŞİD’e karşı harekât yapmasından anlaşılıyor ki, YPG, bölgesel güçler içinde Batılı güçlerle teması olan bir güç haline gelebilir.
Soru da işte buradadır.
İlk planda, Türkiye’nin bu güçlere lojistik destek vermesi söz konusu olabilir.
Ama bu yeterli midir?
Ve nasıl bir yöntem izlenecektir. Türkiye’nin “rehine krizi” nedeniyle eli kolu bağlı görünüyor. Ama nereye kadar?


AĞIR SORU

Elbette Türkiye her durumda, bölgede “hazır ol bekleyen” bir “Nato askeri” değildir.
Önce kendi halklarının çıkarlarını düşünecektir.
Sonra bölgedeki tüm halkların barış ve demokrasi içinde yaşaması için elinden geleni yapacaktır. Ve işte bunun için de önce:
- Kendi içindeki barışı sağlamalı. Herkesin kendi kimliğini, inancını ve kültürünü özgürce yaşayabileceği o demokratik Anayasa’yı gerçekleştirmeli.
- Böylece, kendi sınırları içindeki Kürt vatandaşlarının mutluluğu, bölgedeki Kürt vatandaşlarının demokratik özlemi olarak Türkiye ile birlikte parlayabilir.
- Bu amaçla, Türkiye’nin önde gelen Kürt siyasetçilerinin bölgedeki Kürt varlığıyla temas etmesi. Bu temasların da Ankara’ya bilgi ve danışmanlık olarak dönmesi akıllıca olacaktır.
Ancak böylece “kalıcı barış”ın ve “demokratik kalkınma”nın cazibe merkezi haline gelebilir.
Yoksa yalnızca, silah ve lojistikle bu işin içinden çıkılamayacaktır.
Tarihi seçenek budur.

Yazarın Tüm Yazıları