Paylaş
Ertesi sabah masaya oturuyorlar.
Ve dünyanın en gelişmiş silah teknolojisi üzerine konuşmaya başlıyorlar.
Yani... “Nereden nereye geldin” Türkiye’nin hikâyesi.
Yaşıtlarım hatırlar...
ABD’den gelen bir “Marshall yardımı” vardı.
O günlerde memleketimizde sanayi değil hayvancılık vardı.
Ama ne hikmetse...
Köylerden şehirlere nehirler gibi süt sağarken bu millet.
“Marshall yardımı” adı altında “süttozu” hibe ettiler.
Okullara verilen günü geçmiş “süttozu” yüzünden zehirlenen çocuklar oldu.
Sonra dediler ki...
“Biz sizi çok seviyoruz. Sovyet komünizmine karşı siz varsınız. Kanat ülkesiniz. NATO sınırısınız. Siz bırakın silah yapmayı. Biz size hibe ederiz.”
Tanklar geldi... F-400 diye havalı savaş uçakları... Sonradan biz adını “Uçan Tabut” koymuştuk.
6’ncı filo günleri yani...
Böylece Nuri Demirağ’ın uçakları yasaklandı. Türk Hava Kurumu paraşütle atlama eğlencesinin lunaparkı oldu.
Otomobil ve motor projeleri durdu.
Bunları yapacak olan genç Türk mühendisler yurtdışına gitmek zorunda kaldı.
Biz Kore’ye gittik.
Hibe silahlar bize geldi.
Sonunda...
Ne hayvancılık kaldı... Ne de sanayi gelişti.
“Balık tutmayı öğrenmek yerine... Tuzlanmış balık almayı seçmiştik.”
Yıllar böyle geçti.
Yunanistan’la kıta sahanlığı...
Ermenistan’la “sözde” gerginlik...
İran’dan “irtica” korkusu...
Sovyetler’den komünizm korkusu derken...
Sürekli korkuttular bizi. Bizi kendimizden bile korkuttular. Gencecik çocukları astırdılar.
Sonra milyarlarca dolarlık silah alımları başladı.
Neredeyse bütçenin yarısı silah alımına gidiyordu. Ne eğitim ne sağlık... Yalnızca pahalı silahlar.
Önce rahmetli Özal uyandı.
“Yahu arkadaş, bizim de bu teknolojiyi öğrenmemiz lazım” dedi.
Ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı kuruldu.
(Burada Vahit Erdem adını yazmadan geçemem. Çok faydası olmuştur.)
Özal Körfez Savaşı sırasında gerçeği bizzat yaşadı.
Teknolojin yoksa gücün de yok. Başkasına bağlısın.
“Hibe”nin adı “bağımlılık”tı.
Sonra TAİ kuruldu. Ve geldik bugüne...
Önceki gün Londra’da bir diplomat dostumla konuşurken duydum şu cümleyi...
“Bizim mühendisler sürekli geliyor.”
“Niye?”
“Bizim savaş uçağının teknik bilgi paylaşımı için.”
Evet...
“Bizim savaş uçağı...”
Üstelik öyle “hibe” falan da değil.
Türk mühendisleri bütün teknik detayları alıyor. Ve teknoloji dünyasının deyimiyle...
“Know-how” alınıyor. Yani öğreniyoruz.
Yani...
“Kendi uçağını yapmanın ilk adımı...”
5’inci nesil TF-X savaş uçağı.
Ve önceki gün Savunma Bakanı Nurettin Canikli memleketi Giresun’da şöyle diyor:
“O iş bitti, S-400 füzeleri satın alınmıştır. Bundan sonra artık detaylar... Ama onunla da yetinmiyoruz, kendi savunma sistemimizi geliştirmek için EUROSAM Konsorsiyumu ile ayrı bir çalışma yapıyoruz.”
Evet arkadaşlar... Kısa hikâyeden özet.
Süttozundan... Hibeden... “Sen yapma, ben sana bağışlarım”dan nerelere geldik.
Londra’ya “balık tutmayı” öğrenmeye gelen o Türk mühendis çocuklar beni çok etkiledi.
Onlar daha çok genç.
Ama her biri alanında müthiş.
Tıpkı ASELSAN’daki genç ODTÜ’lü mühendis çocuklarımız gibi...
Belki onları görseniz...
“Ağzı süt kokan çocuklar” diyebilirsiniz.
Ama dikkat edin...
“Süttozu” değil arkadaşlar...
Memleketin gerçek evlatları.
Paylaş