Paylaş
Her şeyin konuşulduğu ve her şeyin bilindiği yer...
16 yıldızlı forsun merkezi...
Cumhurbaşkanının, siyasetçinin, askerin, sivilin, bürokrasinin bir araya geldiği en yüksek istişare alanı...
Milli Güvenlik Kurulu...
Devletin en derin hafızası...
Şimdi o hafızanın kayıtlarına bakıyorum... Yıl 1984... PKK Eruh baskınını yapmış. Tam bir şok... Cumhurbaşkanı Evren, başbakan Özal...
O yılki MGK toplantılarında bu olaya yönelik hiçbir açıklama yok... Tam 5 yıl geçiyor böyle... Her MGK toplantısından sonra yapılan açıklamalara bakıyorum...
Hemen hepsi aynı... Dilerseniz siz de MGK’nın internet sitesine girin arşive bakın. Ben hepsini alamadım elbette...
Tam bir “kopyala açıkla” dönemi:
“Toplantıda iç ve dış gelişmeler değerlendirilmiş. Genel asayiş durumu gözden geçirilmiştir...”
Teröre ilişkin söz bu...
Her ayın sonunda yapılan MGK toplantısının açıklaması böyle bitmiş...
Bu arada PKK eylemlere devam etmiş. Kan akmış. Her gün bir olay. Yollar kesiliyor. Öğretmenler kaçırılıyor. Yıllar geçiyor. 1986, 87, 88, 90...
O ay MGK toplanıyor... Açıklamanın bitiş cümlesi aynı:
“İç ve dış gelişmeler değerlendirilmiş. Genel asayiş durumu gözden geçirilmiştir.”
Evren cumhurbaşkanı, Özal başbakan... Devlet ısrarla terörün adını ağzına almıyor. MGK böyle bir olay yokmuş gibi açıklamalar yapıyor. Ve bu, “kafayı toprağa gömme” stratejisi 5 yıl sürüyor. Kan akmaya devam ediyor. Sivil vahşet sürüyor. Şehit haberleri geliyor.
Ve ilk kez 1989 yılının 31 Ağustos’unda yapılan MGK toplantısında devlet içinde bulunduğu ağır durumu itiraf ediyor:
İLK İTİRAF
Cumhurbaşkanı Evren. Başbakan Özal... İçişleri Bakanı Aksu, Genelkurmay Başkanı Torumtay...
İtiraf geliyor:
“MGK’nın bu toplantısında özellikle Güneydoğu Anadolu’daki son gelişmeler ve alınması gereken tedbirler ve asayiş durumu değerlendirilmiştir...”
1984’ten beri devlet ağzına almadığı bir gerçeği bir bölgeyi diğerlerinden ayırarak kabul ediyor. Çünkü görmezden geldiği kan, artık devletin üzerine dökülmeye başlamıştır... İşte bu tarihten sonra devlet artık her toplantısında teröre karşı önlemler paketi açıklıyor.
MGK açıklamalarına, “kararlılıkla sürecek” diye bir kavram giriyor. Yeni kopya budur. Ama kendisini kandırma durumu sürüyor. Örneğin ortalık kan gölüne dönmüşken 26 Ekim 1989’da toplanan MGK’da bir cümle var:
“Genel asayiş durumu gözden geçirilmiş ve Güneydoğu Anadolu’da güvenlik kuvvetlerimizin görevlerini yerine getirmedeki üstün gayretleri memnuniyetle kaydedilmiştir...”
Devlet memnundur ama kan devam etmektedir...
OHAL’DE NE YAPALIM?
Sonra olağanüstü hal gelir... Başbakanlar değişir. Evren gider, Özal gelir. Başbakan Akbulut olur. Sonra Mesut Yılmaz. Saddam’ın bombalarından kaçan Kürtler Türkiye sınırına yığılmıştır.
İşte bir MGK toplantısı:
21 Ağustos 1991...
Yine aynı cümle:
“İç ve dış güvenlik... asayiş... gözden geçirme... Kararlılık... ve... Komşumuz Sovyetler Birliği’ndeki gelişmeler...”
Düşünün daha Sovyetler Birliği çökmemiş. Duvar yıkılmamış.
Sanki bir zaman tüneli...
Ama her MGK toplantısındaki, “kopyala yapıştır, açıklamaya koy” yöntemi devam ediyor... Ve sonunda devlet daha fazla saklayamıyor...
DEMİREL-İNÖNÜ DÖNEMİ
27 Ağustos 1992’de önemli bir MGK toplantısı var... Çünkü terör artık fena vurmaktadır... Ve artık PKK terörü MGK toplantısının 1 numaralı konusu olmuştur:
Şimdi bakın bakalım 15 yıl önce yapılan bu MGK açıklaması size bugünlerden bir şey hatırlatacak mı?
“Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumada bölücü terörle, terör sona erdirilinceye kadar yasalar çerçevesinde gereken her türlü yönteme başvurularak mücadeleye devam edileceği;
2. Terör örgütünün; dağda, kırda, şehirde, yurtdışında ve yurtiçinde her yerde takip edilip gerekli darbenin mutlaka vurulacağı;
3. Bölgenin kalkınması ve yöre halkının yaşam seviyesinin yükseltilmesi için bugüne kadar olduğu gibi, bundan böyle de devletimizin bütün imkânlarının kullanılmasına devam edileceği vurgulanmıştır.
4. Ülkemizin ve devletimizin karşı karşıya bulunduğu sorun partiler üstü milli bir sorundur. Kim olursa olsun hiç kimsenin ülkenin huzurunu bozan, masum vatandaşlarını, askerini, polisini şehit eden terör örgütlerine cesaret vermeye hakkı yoktur.”
İşte bu... Kararlılık, bölgeye yatırım. Gerekli darbenin mutlaka vurulacağı...
300’DEN FAZLA TOPLANTI
Bu MGK açıklamaları 25 yıldır sürüyor... Birçok cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı geçti... 25 yılda yaklaşık 300’den fazla MGK toplantısı yapıldı... Her MGK toplantısı ortalama 4 saat sürse bu 1200 saat demektir... 1200 saat 100 gün eder... (Geceleri saymaz, mesai saatlerine göre ölçersek)
Demek ki bu devletin zirvesi tam 100 gün bir odaya kapanmış, düşünmüş tartışmış... Ama işte sonunda gelmiş yine başa dönme noktasına... OHAL tartışmaları. Daha fazla askeri güç isteyenler. BDP’yi kapatma gayretleri... Özel kuvvetler... Özel silahlar... Kan yani...
Ben devletin hafıza kayıtlarına baktım... Ve gördüm ki, 25 yıldır başını toprağa gömüyor. Hafızasız bir toplum, gerçekle yüzleşmekten çekinen bir devlet olmuşuz. Ve yıllardır gündelik acılarımız üzerinde çırpınıyoruz...
Ve en acısı da buna büyük bir “kararlılıkla” devam ediyoruz..
Orada bir çığlık var
HÜKÜMET, Güneydoğu’ya daha fazla doktor, daha fazla öğretmen diyor...
Ama günlerdir oradan bir çığlık yükseliyor...
Bunalmış bir çığlık...
Öğretmenlerden geliyor. Doktorlardan geliyor.
Zorunlu hizmetini tamamlamışlar. Tayin istiyorlar...
Öyle mesajlar geliyor ki;
İnsan sormadan edemiyor:
- Acaba bu devlet, Güneydoğu’ya bu kadar önem veriyorsa, oradan gelen bu sesleri nasıl duymuyor?
- Elbette orası da vatan. Ve eğer bu sesler, çığlıklar haksızsa, bu moralle onlar nasıl eğitim ya da sağlık hizmeti verebilirler? O öğretmenlerin, doktorların nasıl teşvik edileceği düşünülüyor mu?
Genç bir öğretmen, bir “Çalıkuşu” yazıyor:
“Hakkari’nin uzak bir dağ köyünde ahırdan bozma bir yerde yaşayarak eğitim veriyorum. Biz görevimizi yapmadık mı? Diğerleri nerede?”
Yine aynı noktaya geliyoruz:
Oraya elinde silahıyla asker yığıp tank top göndermek yerine, elinde kalemi öğretmen gönderin. Kanı, öfkeyi, nefreti silahla değil, öğretmenin elindeki silgiyle silin...
Ama adil olun... Oradan gelen sesleri duyun. Milli Eğitim Bakanlığı kendi öğretmenine adil olamazsa, bu ülkenin gelecek kuşaklarına adaleti, insan hakkını, millet olmayı, kardeşliği nasıl öğretir?
Yani bu milletin sesi siyasetin gırtlağında düğümleniyor...
Paylaş