Paylaş
Çünkü Türkiye büyük bir devletin adıdır.
Ve şimdi asıl soru için tarihe bakıyorum.
25 Mayıs 1983: 6500 asker sınırı 5 km geçti. Havadan, karadan vurduk.
Nisan 1991: Zaho vuruldu.
Ekim 1992: 15.000 kadar asker hava ve tank desteği altında sınırı geçti.
Nisan 1994: Terör yuvaları havadan vuruldu. 5.000 asker sınırı 15 km kadar geçti.
Mart 1995 (ÇELİK OPERASYONU): 35.000’i aşkın asker sınırı aştı. Terör yuvaları havadan vuruldu... Teröristler çember altında.
Temmuz 1995 (TAMPON BÖLGE GÜNDEMDE): Operasyonlar 1.5 ay sürdü. 500 terörist etkisiz hale getirildi.
Mayıs 1996: Havadan Zap, Haftanin ve Kumri Dağı ve çevresi bombalandı. Temmuz ayında bir kez daha belli hedefler bombalandı.
(ATMACA VE TOKAT OPERASYONLARI): Sinat, Aresendi Boğazı, Birkivada, Gelereş havadan vuruldu. Terör yuvalarına ateş yağdı.
Mayıs 1997(BALYOZ OPERASYONU): Hava desteği altında 35.000 asker operasyona katıldı. Operasyonun devamında 10.000’den fazla takviye asker de katıldı. Helikopterlerle terör yuvaları vuruldu.
Aralık 1997 (ÇEKİÇ OPERASYONU): Hakurk bölgesi vuruldu. Jetler onlarca sorti yaptı.
Mayıs 1998 (MURAT OPERASYONU): 15.000 kadar askerle düzenlenen operasyon hava desteğiyle sürdü.
1999 (SANDVİÇ OPERASYONU): Lolan ve Hakurk’a havadan bombalama yapıldı.
Evet bu liste böyle uzayıp gidiyor...
1984-2008 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri yüzlerce kez hava harekâtı yaptı. Suriye’deki kamplar vuruldu. Kuzey Irak’taki PKK kampları tonlarca bombayla vuruldu.
Ama o tarihlerde Irak’ta bir hükümet otoritesi olmadığı için her defasında terör geriden destek aldı.
Suriye PKK’yı zaten kolluyordu.
Ne zaman ki Irak’ta bir siyasi otorite belirdi. Seçimler yapıldı. Uluslararası platformda Irak hükümeti tanındı.
Terörün fiziki varlığı değişti.
GEREKİRSE ELBETTE
Bu ‘operasyon kronolojisi’ni şunun için hatırlatıyorum:
Türkiye elbette varlığına karşı olan bu tehdide karşı gereğini yapacak.
Havadan vuracak...
Gerekirse karadan girecek...
Bu defa etnik değil ‘din maskesi’ altında vahşi ve alçak bir terörle karşı karşıyayız.
Üstelik Esad rejimi IŞİD’in elini serbest bırakıyor.
Amacı Batı’ya karşı IŞİD üzerinden kendi meşruiyetini sağlamak.
Bunu da bir ölçüde başarıyor.
Yani...
Eğer Suriye’de demokratik bir çözüm olmazsa...
Ya da IŞİD’le mücadele edecek bir merkezi otorite oluşmazsa...
Irak’ta Saddam’a karşı olduğu gibi başta ABD olmak üzere AB böyle bir misyonu yüklenmezse...
Bizim hava harekâtlarımız ne kadar başarılı olursa olsun...
Kalıcı sonuç çok zordur.
Bataklıkta sinek avlamak olur.
Türkiye yeniden ‘sınır ötesi ve sınır içi bir terörle mücadele süreci’ne girebilir.
Tampon bölgeler tartışması gibi... ‘Çelik’, ‘Demir’, ‘Sandviç’ operasyonları gibi...
Tarihe bakınca görülüyor ki, kalıcı sonuç o ülkelerde siyasi otoritenin sağlanmasıyla hareket kazandı.
O yüzden Türkiye elbette sınır güvenliği için bu operasyonları sürdürmelidir.
Ancak aynı anda, Suriye’de bir istikrarın sağlanabilmesi için uluslararası platformlarda da kalıcı diplomatik operasyonlara başlamalıdır.
Biz terörden çok çektik... Yorgun düştük... Kamplaşmalardan, öfkelerden bunaldık...
Nice evladımızı kaybettik. O operasyonlar elbette başarılıydı. Türk askeri kahramanlığını gösterdi.
Şimdi etnik ve mezhep temelli terör, bölgeyi kasıp kavuruyor...
O bataklığın kurutulması için Suriye’de kalıcı bir otorite kurulmalıdır.
Uluslararası ‘demokratik güçler’ eğer Türkiye’yi bir ‘demokratik müttefik’ olarak görüyorsa...
Bu kan çanağının ortasında...
Şeyhlerin, kralların, emirlerin, diktatörlerin arasında...
Demokrasiyi yaşayabilen tek ülke olarak Türkiye’ye destek olmalıdır. Suriye meselesine kalıcı çözüm bulmalıdır.
Kore’den Afganistan’a kadar her ölümcül NATO görevine çağrılan Türkiye, bu konuda yalnız bırakılamaz.
Türkiye tarihi bir eşiktedir...
Paylaş