Paylaş
Her cümlesinin sonunda “nokta” diye bağırması.
Ve ardından sert ifadelerle Erdoğan’ı suçlayarak sesini yükseltmesi.
Ve daha yüksek perdeden milliyetçi vurgular yapması ne anlama geliyor?
Kucaklaşmaya ve birleşmeye ayarlı “Baharlar gelecek” stratejisi bitti mi?
Yoksa...
Türkiye’de ilk kez farklı siyasi anlayışlardaki partileri bir araya getirmeyi bir başarı olarak anlatan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a karşı geriye düşmenin etkisiyle, bu toparlayıcı görüntüsünü ikinci plana mı alıyor?
Ne ilginçtir ki...
Kılıçdaroğlu rakiplerini suçlayan, masaya vuran, sert ve yüksek sesli bir “milliyetçi” üsluba geçerken;
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’den peş peşe iki açıklama geliyor.
Ama o da ne? Erdoğan ve Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun aksine bu defa “kucaklaşmayı” öne çıkartıyor. İşte Erdoğan’ın o sözleri:
“Son 21 yıldır olduğu gibi kendi işimize bakacağız, kendi gündemimize odaklanacağız. Milletimizin karşısına yine hizmetlerimizle, eserlerimizle ve projelerimizle çıkacağız. Gönüller fethetmenin, yeni bir insanımızı daha saflarımıza katmanın peşinde olacağız.”
Ve Bahçeli:
“Türkiye’nin krize değil, kucaklaşmaya ihtiyacı vardır. Türk milletinin kutuplaşmayla geçirecek bir saniyesi bile yoktur. Bu nedenle vakit 85 milyon Türk vatandaşımızın tek yürek olma vaktidir.”
Kılıçdaroğlu’nun sert ifadelerine karşı Erdoğan’dan ve Bahçeli’den gelen bu “kucaklaşma” vurgusu iletişim stratejileri açısından nasıl yorumlanmalıdır?
Bence bu bir “siyasi ters köşe”dir.
Bir başka soru da şu:
TON MU DEĞİŞİYOR İÇERİK Mİ
Kılıçdaroğlu’nun önceki gün yaptığı konuşmaya bakınca sordum:
- Acaba “ton” mu değiştiriyor yoksa “içerik” mi?
Yeni söyleminde bir farklılık yok da yalnızca sesini mi yükseltiyor? Yoksa içerik olarak da yeni bir stratejiye mi geçiyor? Aslında yeni bir şey söylemiyor. Ancak sert ifadelerle sesini yükseltiyor.
O zaman ikinci soru:
İlk tur seçimlerde pozitif, umut vaat eden, kucaklaşan, helalleşen, “birleşe birleşe büyüyeceğiz” diyen bir üsluptan sonra... Sert, suçlayıcı, yüksek sesli ve masaya vuran bir ifadeye geçmek seçmene ne kadar “sahici” gelecektir?
Dahası mutedil, birleştirici ve sakin yapıdaki Kılıçdaroğlu’na...
“Bu sert mizaç elbisesi” ne kadar uyacaktır?
Şimdi soruların cevabını verirken yazımın başlığına gelebilirim.
Cevap: Bu derece keskin bir üslup dönüşü bir “stratejik savrulma”dır.
Cevap: Bu üslup, bugüne kadar “sakin ve birleştirici” imajı veren Kılıçdaroğlu için “sahici” görünmez.
Cevap: İlk turda en keskin propagandayı yapan Erdoğan ve Bahçeli’nin ikinci turda vermeye başladıkları “kucaklayıcı ve pozitif” mesajları eğer böyle devam ederse...
Millet İttifakı “ters köşe”ye yatmış olur.
MUSTAFA SARIGÜL ÖRNEĞİ
Şu anda Millet İttifakı “Nerede hata yaptık da milleti inandıramadık, sandığa getiremedik?” sorusunun cevabını arıyor. Aslında cevap kendi içlerinde.
İşte Erzincan’dan gelen Mustafa Sarıgül...
Sokak sokak, dükkân dükkân gezdi. Köy köy dolaştı. Sarıldı, dokundu, güldü, söz verdi.
Yeri geldi masaya vurdu. Ama vururken de şefkatle vurdu. Yani sokaktaydı.
Sonuçta AK Parti’nin yıllardır elinde tuttuğu iki milletvekilliğinden birini kazandı.
Bunca iktidar gücüne rağmen, Erzincan gibi milliyetçi/muhafazakârlığın tavan yaptığı bir şehirde AK Parti’nin elinden bir milletvekilliğini almak kolay mı?
Ama aldı işte. Elbette bunda İYİ Parti’nin de etkisi var. Ama asıl olan adayın çalışmasıdır.
Halka anlatma inancıdır.
Sarıgül bir gün bir esnaf lokantasında, bir gün dağdaki çobanlaydı.
Sokağa çıktı ve kazandı.
Benzeri bir sonuç Yozgat’tan geldi. Lütfullah Kayalar sokağa çıktı. Köy köy gezdi ve kazandı.
MİTİNGE AYARLI SEÇİMLER GERİDE KALDI
Demek ki artık yüz binleri meydanlara toplayıp konuşmak yetmiyor.
Yeri gelmişken şu tespiti de yapayım.
İstanbul ve İzmir gibi dev mitinglerde Temel Bey, Akşener ve Babacan konuşma sürelerini kısa kesmelerine rağmen, Uysal ve Davutoğlu uzun, uzun konuşmuştur. Uysal ve Davutoğlu konuşurken, meydandaki insanların, “Hadi bitirse de...” diyen bakışlarını hatırlıyorum.
Çok büyük ağırlığı CHP’li olan halk, saatlerce ve hava kararana kadar, geçmişte karşı karşıya olduğu cumhurbaşkanı yardımcısı adaylarının konuşmalarını dinlemiştir.
Kılıçdaroğlu da beklemekten yorgun düşmüş seçmene karşı kısa bir “bahar gelecek” konuşması yapabilmiştir.
Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmalarına gelince.
Bunca beklenti arasında...
Siyaseti yalnızca bir “makam” gibi algılamak büyük bir hata olmuştur.
Paylaş