Paylaş
-Olimpiyat şampiyonu, Avrupa şampiyonu olan kızlarımız doping yüzünden cüzamlı muamelesi görüyor. Onları bu kadar kolay harcamalı mıyız?
-Tek suçlu onlar mı?
‘Doping meselesi’ o kadar acıyan bir yaramız ki, okurlar neredeyse ikiye bölündü.
Bir kısmınız verilen para ödüllerinin, altınların alınması gerektiğini söyledi. Çünkü hırsızın hiç mi kabahati yok diye sordu.
Bir diğer görüş ise şöyleydi:
-O kızlar (Nevin ve Aslı) ay-yıldızlı bayrağımızı defalarca Avrupa’nın zirvesine çıkarttılar.
Elbette doping varsa bunun cezasını çekmeliler. Ama onların da hayatını zindan etmek yanlıştır. Tek suçlu onlar değildir. Antrenörleri, diyetisyenleri, federasyonu nerede?...
Görüşler bu şekilde ayrışınca daha da üzerine gittim. Yetkilileri, sorumluları, tecrübeli isimleri aradım.
Ve dün Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç aradı.
Büyük bir samimiyetle aynen şöyle dedi:
“Fatih Bey, bu mesele çok derindir. Bir görünen yüzü vardır bir de görünmeyen yüzü.
Ben dopinge karşı sıfır tolerans diyorum. Ancak unutulmasın ki görünen yüzünde atletler, sporcular varsa, görünmeyen yüzünde de antrenörler, diyetisyenler idareciler var.”
Bu noktada soruyorum:
“Peki bu kadar başarıyı peş peşe almış olan bu çocuklar, bu doping batağına nasıl saplanıyor?”
BAŞI AĞRIYAN İLAÇ ALIYOR
Bakan Kılıç devam etti:
“İnanın öyle olaylar yaşıyoruz ki, olimpiyatlara gidip başarılı olmasını beklediğimiz bir sporcu, bilmeden içinde doping maddesi barındıran gıdayı alabiliyor. Bir defasında beni ziyarete gelen, geleceğin yıldızı bir sporcuya sordum. Başın ağrıyınca ne yapıyorsun? Annem-babam aspirin kullanıyordu, ben de aspirin kullanıyorum dedi. İşte bu derece bir eğitim meselemiz var.”
SORUNU HALININ ALTINA SÜPÜRMEDİK
-Çağatay Bey bu sorunu aşmak için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Doping olaylarını ülkemizde durdurmak için çok köklü bir çalışma başlattık. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bu meseleyi halını altına süpürmedik. Dopingle yüzleştik. Bunun için de genç sporcuların, çocukluktan itibaren eğitilmesini içeren bir sistemi yürürlüğe koyuyoruz. Mesela güreşte olimpiyat şampiyonu olmasını beklediğimiz bir sporcumuzu 24 saat fizyoterapist ve diyetisyen kontrolünde tutuyoruz. Artık yarışmalara sporcu kendi suyuyla gidiyor. Gıdaları kontrol ediliyor. Birçok sporcumuz aldığı gıdalarda diyetisyen kontrolü olmadığı için bilmeden dopingli çıkabiliyor. Bunu aşmanın yolu da eğitim ve kontrolden geçiyor.”
SÜREYYA AYHAN
Sevgili okurlar, dünya şampiyonu, olimpiyat şampiyonu kolay çıkmıyor.
Eski Türkiye rekortmenlerinden tecrübeli isim Aşkın Tuna diyor ki:
“Mesela Süreyya Ayhan...
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi atletidir. 1500 metrede kıtalar arası şampiyonada Avrupa kıtasından çıkan tek şampiyon olmuştur. Bu sporcularımızın harcanmaması için eğitim ve kontrol şarttır. Bir de ödüller verilmeden doping sonuçlarının açıklanması beklenirse bu tür tatsız durumlar yaşanmaz.”
Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Uğur Erdener ise şöyle diyor:
“Dünya temiz atleti korumaya yönelik bir sisteme kavuşmalıdır. Bunun yolu da sporcunun dopinge karşı eğitiminden geçer. Antrenörlerin eğitiminden geçer.”
Evet, bütün bu konuşmalar sonunda gelip eğitime ve kontrole dayanıyor.
Ayrıca sporcuların tek suçlu ilan edilmesi yanlıştır. Onlara bilerek ya da bilmeyerek doping kapısını açan antrenörler, idareciler de artık sorumlu tutulmalıdır.
Sizlerden onlarca mesaj geldi. Atletlerimize kızan var, acıyan var, ceza isteyen var.
Ben hepinize yine şu sahneyi hatırlatıyorum:
“Göğsünde ay-yıldız, kalbinde ay-yıldız, ellerinde o güzel bayrağımız... Birincilik madalyasıyla dünya pistlerinde koşan, minderlerinde güreşen, havuzlarında yüzen, kortlarında raket sallayan genç ve pırıl pırıl çocuklarımız için önce moral olalım, pozitif olalım, iyi dileklerimiz olsun ki, iyi sonuçlar alalım.”
Sonrası eğitim ve kontrol...
Sonrası iyilik güzellik...
Paylaş