Paylaş
Siyaseti de sivilleştirmek...
Askerin sivil irade üzerindeki etkisinin normale çekilmesi önemlidir. Ama bu tek başına demokrasiyi geliştirmek için yeterli değildir.
En azından, siyasetin de "emir komuta zinciri"nden kurtarılması gerekmektedir...
İKİNCİ YAZI
Koruyamam derken kime sordunuz
GEÇEN hafta Basketbol Federasyonu’nun aldığı tartışmalı bir kararı duyurmuştum... Federasyon, Efes Cup’a davet ettiği İsrail milli takımına, sonradan "Gelmeyin" diyerek diplomatik bir krize neden olmuştu... Gerekçe güvenlikti. Şimdi kriz başka bir boyuta geçiyor... İsrail’de yaşayan Türkler, bu olayı açıkça protesto ediyorlar...
Ve soruyorlar:
Türkiye, 10 tane sporcuyu koruyamayacaksa, 1 milyona yakın İsrailli turisti nasıl koruyacak?
İşte bu soru olayın ciddiyetini artırıyor. Ve Ankara Büro’dan Soner Gürel aktarıyor... Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Basketbol Federasyonu’na bir telefon açılıyor...
Soru şu:
İsrail milli takımının güvenliği nedeniyle daveti iptal etmişsiniz, bunu kime sordunuz?
Federasyon Gazze saldırısı sonrasındaki hassasiyeti anlatıyor. Olaylardan örnek veriyor...
DIŞİŞLERİ HABERSİZ
Emniyet yetkilisi devam ediyor:
Eğer bu kararı Dışişleri’ne sorarak aldıysanız, yani bir devlet politikasıysa söyleyecek şeyimiz yok. Ama sormadan aldıysanız, bu da sizin haddiniz değil...
Soner, emniyet teşkilatının bu karardan ciddi şekilde rahatsız olduğunu söylüyor... Benzeri bir tepki Dışişleri Bakanlığı’ndan geliyor. Çünkü federasyon bu kararı alırken Dışişleri Bakanlığı’na sormamış. Bakan Ahmet Davutoğlu olayın araştırılmasını istiyor. Sonuç şu:
Alınan kararda Dışişleri Bakanlığı’nın bir görüşü yok...
Bu durum dolaylı olarak İsrail’e iletiliyor.
NE OLDU MİTİNGLER
Nereden bakarsanız bakın Efes Cup bu olay yüzünden yara almıştır. Daha da ötesinde Türkiye güvenlik açısından zor durumda kalmıştır. Türkiye, yabancı konuklarını koruyamayan bir ülke durumuna düşürülmüştür. Tabii buradan çıkan daha köklü bir sonuç var. O da şudur:
Devletler arasındaki ilişkiler, sorunlar, olaylar "duygusal gösterilerle" çözülemiyor...
Yani Gazze’ye saldıran İsrail’e karşı mitingler düzenlemek, şiirler okuyarak tepki göstermek yeterli olmuyor. Sahi ne oldu o mitingler? Gazze için akan gözyaşları, gösteriler? Kim takıyor artık o Filistin atkılarını?
Gazze’de yine kuşatma sürüyor. Analar ağlıyor, bebeler yine aç. İlaç yine yok. 5 yıl önce Uluslararası Adalet Divanı’nın kaldırılmasına karar verdiği "çelik duvar" hálá duruyor... Peki geriye ne kalıyor? Kişisel korkular nedeniyle Türkiye’yi küçük düşüren saçma sapan kararlar...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Gül’ün önünde duran asıl mesele
CUMHURBAŞKANI Gül, askere yargı yolunu açan yasayı onaylamadan iki gün önce yazmıştım:
Onaylar...
İki de gerekçe sıralamıştım..
1) Başbakan ve AKP grubu yasanın Anayasa’ya aykırı olmadığını savunuyorlar...
2) Cumhurbaşkanı Gül, başbakanlığı döneminde Askeri Şûra kararlarına muhalefet şerhi koyuyordu. Gerekçesi ise kararların yargıya kapalı olmasıydı. Eğer veto ederse, kendisiyle çelişecekti.
İşte bu iki temel gerekçe yüzünden "Cumhurbaşkanı veto etmeyecek" diye yazmıştım...
Bu yüzden kararına hiç şaşırmadım... Ama şimdi bir başka durum var... Gül, bazı endişelerin ortadan kaldırılmasını istiyor...
Nedir bu endişeler?
- Yani şimdi bir savcı çıkıp, 27 Nisan bildirisi nedeniyle dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt hakkında soruşturma açarsa...
İZİN SİSTEMİ
Açmalı mıdır? Açarsa nasıl olacaktır? Ya da görevdeki komutan hakkında bir soruşturma olursa?
Gül askerden gelen bu endişelerin ortadan kaldırılması için bir düzenleme istiyor...
Bu düzenleme bir "izin sistemi"ne dönüşebilir...
Belki cumhurbaşkanının onayıyla bir düzenleme olabilir... Yani cumhurbaşkanı ya da başbakan izin verirse soruşturma açılabilir... Belki Anayasa Mahkemesi devreye girebilir.
Bütün bunlar konuşuluyor. Ama ortada bir gerçek var...
O da şudur:
Kurumlar arası güven...
Eğer ortada güven yoksa, dünyanın en gelişmiş düzenlemesini yapın, o endişeler bitmez. Bu yüzden önce güven sağlanmalıdır... Güven olmayınca yasalar, düzenlemeler sürekli olarak bir tartışma yaratır.
Cumhurbaşkanı Gül’ün önünde duran asıl mesele budur...
DÖRDÜNCÜ YAZI
Kıyılardan ses geliyor
GÖCEK Körfezi’ni yeniden hayata kavuşturmak için başlattığımız mücadele çığ gibi büyüyor. Her kıyıdan, her ormandan, bir ses geliyor. Çevre katillerini ihbar ediyorlar...
Mesajlar yağıyor...
Doğrusu o kadar mutlu oluyorum ki; bu ülkede memleket sevgisinin yalnızca "Vatan için canım feda" demekten geçmediğini görmek ne güzel... Öyle ya; bu memleketi sevmek ne demektir?
Hakkári’de, Şırnak’ta, Cudi’de, sınırın sıfır noktasında şehit düşen vatan evladı canını ne için vermektedir? Önce bu millet için. Ömründe bir kere görmediği o masmavi denizler, kıyılar için...
Hiç yüzmediği Sarsala Koyu için... Gökova’daki yunuslar için, Söğüt’teki çam fidanları için...
Kelebekler Vadisi için. Belki de hiç sesini duymadığı o martılar için, yemyeşil kırlarda özgürce koşacak çocuklar için...
İşte bütün bunlar için şehit düşmektedir... Çünkü memleket budur. Vatanseverlik bu güzellikleri sevmektir... Memleket yalnızca sınırlarında bekleyerek korunmaz... Kırlarını, denizlerini, nehir kıyılarını, ormanlarını temiz tutarak korunur.
İşte bu yüzden sizin sesiniz yükseldikçe ben mutlu oluyorum...
Paylaş