Paylaş
Adını bilmediğim bir çığlık yapışıyor yakama.
Toprağa düşerken, bir son bakış...
Belki bir taş parçasına, belki yanındaki arkadaşının tetikteki eline son bir bakış.
Bu dünyada görülen son şey...
Sabahın köründe bilmem hangi korku filminin son sahnesinden fırlamış bir karanlık gibi dikiliyor karşıma...
O çocuğun vurulup düşüşü toprağa...
Adını bilmediğim bir evladın sesi yakıyor genzimi.
İçimdeki avaz daha fazla dayanamayıp patlıyor:
“Herkes kendi oğlunu getirsin aklına...”
- Yandık mı?
- Yandık...
Türkiye haritasının üzerine zalim bir “çiçek tarlası” gibi ekilen o çocukların fotoğrafları..
- Ne yazsak?
- Ne yapsak?
Gözyaşımın ucunda yürümekten yorgun...
İçime bastırdığım öfkeden bitkin...
Bir türlü kurtulamadığım o çığlıktan sağır bir halde diyorum ki...
- Ah benim delikanlı kardeşim...
- Sen vurulup toprağa düştüğün an...
- O yıkılışın geldikçe gözümün önüne...
- Bildiğim bütün uçurumlardan yuvarlanıyorum... İçine düştüğüm hıçkırık bitmiyor.
- Ne desek?
- Ne söylesek?
Bu sabah uyandım mı bilmiyorum...
Sanki uyurken soruyordu Er Koray bana:
- Şimdi ben öldüm mü yani? Öldüm mü anne?
Tam göremedim. Belki de Astsubay İbrahim’di soran:
- Vurdum mu o şerefsizi?..
Uykuda mıydım?
Yoksa uyanıkken mi duyuyordum bu soruları?
O gencecik siluetler sordukça...
Ben esas duruşta ağlıyordum...
- Nasıl dayanacağız?
- Nasıl duracak bu kan?
- Nasıl duracak bu kan? Nasıl?.. Nasıl?..
TOPLUMSAL MUTABAKAT
İşte tam burada silmek istiyorum gözlerimi.
Öfkemi kanayan bir yara gibi bastırıp kalkmak istiyorum ayağa.
Ve diyorum ki:
- Kimse o gencecik fidanların ölümü üzerinden siyaset yapmasın.
- Kimse “Kabahat kimde?” oynamasın.
- İşte o an bugündür. Ve şimdi tam zamanıdır!
- Bir türlü yakalayamadığımız o toplumsal mutabakatın tam sırasıdır.
- İspanya yıllar önce bunu yaptı... Öfkeyi, nefreti kardeşlik ve barışla bastırdı. Meclis’teki siyasi partiler bir ortak barış metni üzerinde anlaştılar. Ve İspanya’da terör durdu.
Kimse ayrılmadı. Kimse kopmadı. İspanya bölünmedi. Biz de kendimize uygun bir proje bulabiliriz.
Yani diyorum ki:
- Bütün Arap dünyasına, diktatörlük, şeyhlik, krallık coğrafyalarına...
- Hem Müslüman hem de demokrat olmayı, laikliği bir model olarak gösteren Türkiye’nin geleceği için...
Diyorum ki:
- Bakın yine başa döndük. Olağanüstü hal günlerine. Aklın ve siyasetin sustuğu, silahların konuştuğu günlere geldik. Yine “sinir içinde” ve “sınır ötesi”ndeyiz.
- Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e düşman etme tuzağı gelip kapımıza dayanmış.
Bu yüzden en yüksek sesimle bağırıyorum:
- Meclis’te bulunan partiler bir araya gelsin. Cumhurbaşkanı buna öncülük yapabilir. İstenirse Meclis Başkanı yapabilir.
- Bırakın “bilek bükme siyaseti”ni!
Eğer demokrasiye, siyasete ve bize güveniyorsanız...
Bir masanın etrafına oturun ve teröre karşı bir metin hazırlayın. İçinde kardeşlik ve özgürlük olsun. Yeni, özgür ve herkesin kendisini hissedebileceği yasaksız bir anayasa.
Halkın anayasası.
Yeter artık! Ağlatmayın bizi...
Allah rahmet eylesin sevgili kardeşlerim. Mekânınız cennet olsun...
Paylaş