WASHİNGTON Büyükelçimiz Namık Tan’ın Twitter’a yazdığı şu mesaj olay oldu:
“Sevgili karıcığım, sana bugünkü program hakkında eksik bilgi verdiğim için beni affeder misin?” Yazan; Türkiye’nin en önemli dış temsilcilerinden birisi. Yer; dünya siyasetinin merkezi Washington. Bu yüzden daha yazı çıkar çıkmaz, bir yorum yağmuru başlıyor. Hele bazı yorumlar var ki; Örneğin birisi diyor ki; (özetle) “Bu mesaj aslında bir şifredir. Ayşe tatile çık gibi bir şifre. Mesaj İsrail’le ilgilidir. Ara bulma mesajıdır.” Benzeri mesajlar. Komplo teorileri. Hatta Namık Tan’ın eşi Fügen’e destek verenler.
MESAJIN ASLI
Dün Ankara’dan arkadaşım Murat Özcivelek aradı: - Fatih, senin yüzünden Namık’ın başı derde girdi. . - Nasıl yani? - Bir arkadaşımızı evlendirmek için Washington’a gittik. Nikahı Büyükelçi Namık Tan kıyacaktı. Ben de aradım Uğur ve Fatih geliyoruz dedim. O da Fatih diye seni anlamış. Fügen’e söylemiş. (Fügen benim çok sevdiğim bir okul arkadaşımdır. Dostluğumuz derindir.) Fügen de “Vaaayyy demek Fatih geliyor ben de ona sıkı bir hazırlık yaparım” diye kolları sıvamış. Kuvvetli bir hazırlık yani. Hatta orada bulunan bazı dostları da vereceği yemeğe davet etmiş. Ama o gün gelince bir bakmışlar gelen Çekirge değil Murat’ın ortağı olan Fatih. Tabii Fügen konuklara durumu hissettirmemiş. Ama o dakika Namık’a feci bozulmuş. İşte bunun üzerine Namık Tan, “Sevgili karıcığım beni affeder misin” mesajını Twitter’dan yayınlamış.. Namık, Fügen’e çok saygı duyar. Örnek bir ilişkileri vardır. Bu yüzden bu alınganlık uzun sürmez. Bana gelince; Sevgili Fügen, ikinizi de çok özledim. Umarım kısa zamanda görüşürüz. Tabii bir de yapılan yorumlar var. Olayın İsrail’le ilgili olmadığı sanırım anlaşılmıştır. Ama feci olan; insanların artık, böylesine insani bir af dileme konusunda bile, böylesine “paranoyak yorumlar” yapabilecek hale gelmiş olmasıdır. Umarım, ABD’li diplomatlar da “Karıcığım beni affeder misin?” sözünü o “müthiş analiz yetenekleri!”yle kripto olarak merkezlerine geçmemiştir. Yoksa yakında WikiLeaks’te “Namık Tan’ın İsrail’e gönderdiği mesaj” olarak okuyabiliriz. Bu yüzden düzeltme görevi bana düştü.
TUNA!
İLK merhaba dediğimde, piyanodan başını kaldırmamıştı. Bill Evans’tan bir parça çalıyordu. Ve sanki Evans’ın bütün tonları o tuşlardan yayılıyordu. O çaldıkça uçuyorduk. Gökyüzünden bulutlar ayıklıyorduk. Sonra tanıştık. Yakın olduk. Yıllarca onu piyanoda, saksafonda dinledim. Hatta Kerem Görsev’le Lübliyana’ya gittiğimizde bir caz kulüpte sanıyorum bir Macar kontrbasçı sormuştu: - Tuna Ötenel nasıl? - Tuna bir süredir kısmi felç. Bizi en mahrem uçurumlardan çekip alan o parmaklar suskun. Saksafondaki o haşarı nefes yok. Önceki gün Ankara’da Koru Rotary Tuna için bir gece düzenledi. Herkes onun için çalmaya gelmişti. Selçuk Sun, Murat Ulus, İmer Demirer, Yanuzch, Emre Kartari, Sibel Köse... 16 yaşındaki Su İdil onun için söyledi. Ağır adımlarla salona girdi. Kolunda onu hiç bırakmayan eşi Berin... Göz göze geldik. Sarıldık. Sarsıldık. O sustu biz dinledik. Türk cazı seni unutmaz. Çok yaşa Tuna...