Paylaş
Onlar, perde arkalarında...
Basına kapalı toplantılarda...
Onlar en kritik zirvelerde...
Arkadaşlar!
Bu cephe başka bir cephedir.
Zekânın ve özgüvenin yarıştığı diplomatik bir cephe. Son dönemde haklı olarak, Afrin harekâtını yapan kahramanlarımıza yoğunlaştık. Bütün kalbimizle arkalarında, yanlarında oluyoruz.
O evlatlarımızla ilgili her satırı yazarken içim titriyor. Ama bu defa başka bir cepheyi hatırlatmak istedim.
Üstelik bir de isim vermek istiyorum...
Serdar...
Benim çocukluk-gençlik arkadaşım...
Serdar’ın gençliğimizde de inandığı neyse ağzından çıkan oydu. Kalbinden geçen neyse yüzüne yansıyan oydu.
Zekâyı kurnazlıktan ayıran bir dosttu...
Dürüsttü...
Serdar şimdi Türkiye’nin Washington Büyükelçisi...
Serdar Kılıç...
Türk-ABD ilişkilerinin kriz üstüne kriz yaşadığı bir zamanda...
Türkiye’nin NATO-ABD ve AB nezdinde en büyük sıkıntıları yaşadığı bir dönemde...
Ve en önemlisi...
Türkiye’nin diplomasiyi artık bir ‘sessizce baş eğme’ olarak algılamadığı bir yönetimde... Türkiye’nin Washington Büyükelçisi...
Bunun ne demek olduğunu bütün Ankara gazetecileri bilir.
Eski diplomatlar bilir...
Eğer biraz geri gitmek gerekirse...
Eskiden... “Aman sorun çıkartma da ne yaparsan yap...” diyen bir büyükelçi anlayışı vardı...
Dahası... “Arkadaş sen bulunduğun yerde kriz yaratma... Gelen devlet büyüklerini iyi ağırla, göze de fazla gözükme” diyen bir anlayış.
Dahası... “Türkiye’deki görevlerini tamamlayıp bir an önce yurtdışına çıkmaya ayarlı bir dışişleri bakanlığı politikası” vardı...
Bu anlayışı ilk kez rahmetli Özal bozmuştur.
Bir yurtdışı gezisi sırasında bizim büyükelçiyle bir akşam sohbetinde şöyle sormuştu:
“Sayın Büyükelçi bizim buradaki ticaret hacmimiz nedir?”
Büyükelçi’nin, “Efendim” diye başladığı sözü kesip şöyle demişti:
“Yani siz göreve geldiğinizde neydi? Şimdi nedir? Bir fark yarattınız mı?”
Dışişleri camiasında bomba gibi patlamıştı bu soru...
Çünkü o ana kadar büyükelçilik başka bir kavramdı.
Mesela bir büyükelçi, bir Türk işinsanının ricasını çok fazla ciddiye almazdı. Onu biraz ikinci sınıf bir iş olarak görürdü...
Oysa o işinsanının bulunduğu ülkedeki işini bizim büyükelçinin çözmesi onun asıl göreviydi ve bunu Özal açıktan hatırlatmıştı...
Bunun adı da ‘ticaret hacmi’ydi...
Bu kadar detayı niye verdim?
Son dönemde Türkiye muazzam badireler atlattı.
15 Temmuz hain darbe girişimini yaşadı.
ABD ile en büyük krizleri yaşıyor.
15 Temmuz gecesi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’la beraberdik...
Nasıl mücadele ettiklerinin birebir tanığıyım.
Hatta o gece Çavuşoğlu, Serdar Kılıç’la bir konuşma yapmıştı.
Detayların bende kalması kaydıyla şunu söylemek istiyorum: O gece Washington merkezli olarak dünyaya Türk hükümeti dimdik ayaktadır mesajı, ilk olarak böyle verilmiştir...
Serdar Kılıç geçenlerde bir ABD TV kanalına çıkıp şöyle sordu: “Bizi anlıyor musunuz? Neden YPG’yi terörist ilan ettiğimizin farkında mısınız?”
Muhteşem bir konuşmaydı.
O zaman yazmadım.
Ama artık yazabilirim.
Başta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu olmak üzere, diplomasi cephemizdeki bütün elçilerimiz inanılmaz bir savaş veriyorlar...
Onlar bizim sessiz ve gizli kahramanlarımız...
Hepsini bütün kalbimle kutluyorum...
Paylaş