Örtülü notaya karşı resmi uyarı kuryesi

ABD’nin Irak koordinatörü David Satterfield, Ankara’ya geldi ve sessiz sedasız gitti...

Oysa bu ziyaret hayati derece önemliydi...

Neden mi?

Türkiye cumhurbaşkanlığına endekslenmiş "papatya falı"yla uğraşırken Washington’dan gelen ziyaretçinin aslında bir "resmi uyarı kuryesi" olduğu pek görülmedi.

Çünkü, bir süre önce Türkiye Barzani’nin küstahlıkları için Irak’a bir "nota" vermişti.../images/100/0x0/55eb2707f018fbb8f8aeb36e

Ve bu notanın bir kopyası da Washington’a gönderilmişti.

Bunun anlamı şuydu:

- Barzani Diyarbakır’a müdahale etmekten söz edecek kadar küstahlaştı. Bu konuda biz, sizi muhatap almak istiyoruz. Dolayısıyla bu notanın bir benzerini de size veriyoruz...

Bu aynı zamanda ABD’ye verilmiş "örtülü bir nota" sayılırdı..

SİZİ UYARIYORUZ DEMİŞTİK

Diplomatik tercümesi ise şuydu:

- Genelkurmay Başkanı Org. Büyükkanıt Kuzey Irak’a girmeliyiz, dedi. Hükümet, Irak’a nota verdi. ABD girmeyin, diyor. Ve Türkiye açıkça Irak’ın terörist faaliyetlere karşı yeterli mücadele veremediğini bu notada söylüyor. Üstelik Barzani’nin bazı demeçlerle teröristlere moral destek sağladığını da söylüyor. Bu durumda Türkiye kendi başının çaresine bakmak zorunda kalır. Yani Kuzey Irak’a girer. İşte bu noktada ABD’ye örtülü nota vererek şu mesajı veriyor:

"Sizi de uyarıyoruz. Bilin ki biz elimizden gelen iyi niyeti göstermiş olduk. Ya bir şey yapın ya da bize bırakın."

MISIR’I DA İKNA ET, GEL

İşte bu mesajdan hemen sonra Türk ordusu Irak sınırında hareketlendi. Büyük bir bahar temizliği için gereken her şey hazırdı. İklim de uygun hale geliyordu.

Bu bilgi üzerine Washington "alarm" verdi. Ve bölge turundaki Irak Koordinatörü Satterfiel Ankara’ya gelerek açıkça, "Sakın bir sınır ötesi harekát yapmayın" dedi.

Bu, Ankara’nın verdiği "örtülü nota"nın ABD’den gelen "örtülü cevabı"ydı...

Peki, son durum ne?

ABD Irak’a komşu ülkeler zirvesini İstanbul yerine Mısır’da toplayarak zaten Türkiye’ye karşı hoş olmayan bir adım atmıştı. Şimdi Türkiye’ye hem "Sakın Irak’a girme" diyor hem de "İran’ı Mısır’a gelmesi için ikna et" diyor...

İstanbul zirvesi Türkiye için önemliydi. Bu zirve sayesinde Türkiye Kuzey Irak’a girmek yerine masada çözüm oluşturacaktı. Ama şimdi hem zirve istediği gibi gitmedi, hem de ABD sınır ötesi harekáta karşı olduğunu bir kez daha söyledi..

Sıkıntı dorukta...

İran’daki şu uçaksavar size neyi hatırlatıyor

FOTOĞRAFTA gördüğünüz yer, İran’da bir nükleer tesis. Yani ABD’nin nükleer bomba imalatı için çalışma yapıldığını iddia ettiği yerlerden birisi. Beni bu fotoğrafta nükleer tesisten çok, kazılmış siperin içindeki uçaksavar /images/100/0x0/55eb2707f018fbb8f8aeb370ilgilendirdi... Bir daha bakın... Kumdan siperin içinde bir uçaksavar... Bir an Körfez Savaşı sırasında Saddam’ın siperleri gezişini hatırladım... Dünyadan habersiz askerlere siper kazdırmıştı. Iraklı askerler siperin içinde bekliyorlardı. Zannediyorlardı ki, hálá I. Dünya Savaşı’ndaki gibi karşıdan düşman piyadeleri gelecek. Sonuç ortada... Şimdi benzeri bir manzarayı İran’daki bu uçaksavar siperinde görüyorum... Ne yazık! O uçaksavarın başında eli tetikte bekleyen asker bir düşman uçağı göreceğini zannediyor... On binlerce metre yukarıdan hayalet uçakların atacağı güdümlü füzeler, lazerli roketler ve daha bilmediğimiz nice teknolojik ölüm bombaları... Kapalı ve dünyadan kopmuş toplumların başına hep aynı şey geliyor.Ve bütün bunlar nasıl bir "maymunlar cehennemi"nin seyircisi olduğumuzu göstermeye yetiyor...

Yıkanmayan saçın jöleleri

BİR haftadır İstanbul’un "sokak silueti"ne laleler dikiliyor...
/images/100/0x0/55eb2707f018fbb8f8aeb372
On binlerce lale...

Haber Merkezi’nden gelen bilgilere göre 2 trilyon lira değerinde lale dikilmiş. Lalenin ömrü bir aydır...

Ve biliyoruz ki, İstanbul siluetin derinlerinde, rögar kapağı olmadığı için kanalizasyon çukurlarında boğulmuş çocuklar yatmaktadır.

Bu laleleri kim almıştır bilmiyorum.

Ama bildiğim bir şey var.

O da şudur:

- İstanbul’a dikilen bir aylık laleler, hiç yıkanmayan bir insanın saçlarına jöle sürmesinden farksızdır...

Sağda-solda birlik olur mu?

DYP ve Anavatan merkezindeki kimle konuşsam "çatıdaki birliği" kurtuluş olarak gördüğünü söylüyor...

Ardından meydanlarda iki liderin el kaldırması ve vatandaşın buna göstereceği olumlu tepki...

Özetle plan bu...

Peki, Mehmet Ağar bunu ne kadar istiyor...

Ağar’ın istediği şu:

- Anavatan’ın misyonu bitti. Artık çok fazla oyu da yok. Bu durumda Erkan Mumcu’nun yapacağı DYP çatısı altına gelmek.

Aslında Mumcu bastırmasa, Ağar hiç böyle bir arayışta değil. Çünkü, Ağar’ın hesaplarına göre son dakika vatandaş merkez sağda en yüksek oyu olana yönelecek. Ağar’a göre adres DYP. Şimdi bozguncu durumuna düşmemek için bu taleplere sesini çıkartmıyor.

Aynı şey CHP için de geçerli. Baykal da Ağar gibi düşünüyor. Son dakika oylar en yüksek orana, yani CHP’ye gelecek. Bu durumda DSP ile işbirliğinin anlamı yok...

Sizce bu manzaradan birleşme ya da ittifak çıkar mı?

Bana göre kavga çıkar...

Çarşamba saat 20.00, Sheraton Otel

ÇARŞAMBA akşamı Sheraton Oteli’nde çok önemli bir resepsiyon var. Bu belki de cumhurbaşkanı adayının açıklanmasından hemen sonra devletin zirvesinin, kameralar karşısına çıkacağı ilk resepsiyon olacak.

Çünkü, o gün Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş günü resepsiyonu var...

Ve aynı gün Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı adayını açıklayacak..

Eğer, resepsiyondan önce açıklarsa, devletin zirvesindeki ilk tepkiler, ilk bakışlar, el sıkışmalar gazetecilerin filtresinden geçecek.

Ve tabii yorumlar yapılacak.

Çünkü, o resepsiyona Cumhurbaşkanı Sezer’in, Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın, Baykal’ın ve üniversite rektörlerin gelmesi bekleniyor.

Eğer resepsiyondan önce isim açıklanmadıysa bu çok daha ilginç bir "merak manzarası"na dönüşecek...

Sorular, soru dolu bakışlar. Ve tabii zirvede esen rüzgarlar. Sezer geldiyse kimle yan yana duracak? Basına açıklama yapacak mı?

Rektörler, muhalefet nerede olacak? Başbakan, Sezer’le bir araya gelecek mi?

Çarşamba akşamı saat 20.00’de belli ki herkes "Anayasa Mahkemesi’nin resepsiyonunda olacak"...

ADAY OLMAZSA

Başbakan Erdoğan’ın önünde çok önemli bir soru duruyor. O da şu:

- Cumhurbaşkanlığı bir icraat ve hizmet makamı mıdır?

Yoksa yalnızca bir temsili güç makamı mıdır?

İşte, papatya falının sonuna geldiğimiz günlerde Erdoğan’ın önünde giderek netleşen soru bu...

Dün Başbakan’a çok yakın bir isimle konuşurken şöyle diyor:

- Evet, adaylık kararı bu sorunun cevabına bağlı olarak verilecektir.

Ve eğer Erdoğan, aday olmazsa yapacağı açıklamanın en temel mesajı şu olacak:

- Bizim daha yapacak çok işimiz var. İcraatın başında Türkiye sevdamızı sürdüreceğiz. O sevda da hizmet sevdasıdır...

Bugün pazartesi. Çarşambaya az kaldı... Kim ne derse desin henüz karar verilmiş değildir...
Yazarın Tüm Yazıları