Paylaş
Şemdinli iddianamesi, çetelere destek verdiği, Aziz Yıldırım’dan boğazda hediye villa aldığı iddiaları peş peşe pompalanıyordu.
Son iddia şuydu:
- Eşi Filiz Hanım aşırı harcamalar yapıyordu. Paşa prostat kanseriydi ve bu ortaya çıkmasın diye eşinin üzerinden ilaçlar alınıyordu.
TAKVİMİ BELLİ
İşte o günlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamında Yaşar Paşa’yla uzun bir sohbet yapmıştık.
Ağustosta Genelkurmay Başkanı olacaktı. O yüzden durum hassastı. Yıpratılmak isteniyordu. Konu iddialara gelince aynen şöyle demişti:
- Fatih, çok şükür bizim kimseden çekinecek bir şeyimiz yok. Şeref ve namusumuzdan önemli bir şey de yok. Bak her yerden iddia pompalıyorlar. Şu anda bu iddialar bana bir dosya halinde geldi. Düzmece belgeler var. Hepsini aldım kasaya koydum. Baktım teker teker günü geldikçe yayınlanıyor. Çünkü bana hazırlanan raporda iddiaların hangi takvimle yayınlanacağı bile yazılı.
Gerçekten de sonradan baktım kasadaki iddialar Büyükanıt’ın dediği takvimde ve hızda pompalandı.
Aslında bunları hiç yazmayacaktım. Peki şimdi neden aktardım?
Çünkü kuşku ve kirlilik artık, Başbakan’ı şantajcı, Genelkurmay Başkanı’nı da şantajdan korkmuş bir komutan durumuna düşürecek kadar iğrençleşti.
PARANOYA TÜCCARLIĞI
Fikri Sağlar’ın iddiasına göre Başbakan Dolmabahçe’de paşanın önüne bir dosya koymuş ve "eşinin harcamaları"nı içeren bu dosya üzerine Org. Büyükanıt sert tavırlarından vazgeçip, sessizleşmiş..
Paşanın emekliliğine birkaç ay kaldı. Ve giderken kasadaki son yalanı da pompalıyorlar.
İşte bu durumu ayıplamak için aktardım.
Gazetecilik mesleğini, "komplo ve paranoya tüccarlığı"na düşürenleri kınamak için yazdım.
İnsanların şeref ve haysiyetleri bu kadar ucuz saldırılarla deşilmesin diye yazdım.
Birilerinin bu toplumun üzerine sermeye çalıştığı "moral karartma"ya karşı çıkmak için yazdım.
Sözüm yalnız Fikri Sağlar’a değil.
Son yıllarda, paranoyayı, komployu iş edinenlere, "Ayıptır kardeşim bu mesleği bu kadar düşürmeyin" demek için yazdım.
İKİNCİ YAZI
Al hediyeni ver şeref madalyamıİdamı bekleyen Sabri Boğday
O Türk berber, karanlık bir hücrede 11 aydır bekliyor. "Allah’a küfretti" iddiasıyla ölüm cezasına çarptırdılar. Savunmasını almadılar. Dinlemediler. Avukat vermediler.
Türk berber şimdi başının kesilmesi için bekliyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül önce bir mektupla, sonra da telefonla Suudi Arabistan Kralı’ndan infazın durdurulmasını istedi. Hálá cevap yok. Bekliyoruz. O genç berber orada. Karısı, çocuğu burada, biz de yüreğimiz ağzımızda bekliyoruz.
İşte buradan öneriyorum:
Kral’a şu tepki en azından hissettirilmeli.Abdullah bin Abdulaziz el Suud
- Eğer istenmeyen bir durum olursa, Türk halkı bunu unutmaz. Dostluk diye bir şey kalmaz. Kral’a verilen devlet şeref madalyası geri alınır. Ve Cumhurbaşkanı Gül’e verdiği hediyeler derhal geri gönderilir.
Bugün şerifliğini yaptığı Kabe’yi yüzlerce yıl korumuş bir millet olarak söylenecek söz şu olur:
"Al hediyeni.
Ver şeref madalyamı."
Cumhurbaşkanı bunu yapmalı.
ÜÇÜNCÜ YAZI
DÖNSÜN %50.2
DP yönetimi Tansu Çiller’e geri dönmesi için bir heyet gönderiyor... Tansu Çiller’in ne düşündüğünü hurriyet.com.tr’de yazmıştım. Özetle şöyle demişti:
"Parti ve dava her şeyimle bağlı olduğum bir onur sürecidir. Türkiye ve partim ihtiyaç duyarsa elbette durumu değerlendiririm."
Çiller’in cevabını özetlersem:
- Şu andaki genç genel başkana destek olunmalı. Ama bana kesin ihtiyaç olur ve eğer atmosfer uygun olursa geri dönebilirim.
Bu ihtimal üzerine hurriyet.com.tr’de bir anket yaptık. Soru şuydu: Çiller geri dönsün mü? 50 bin 165 oy kullanıldı.
Sonuç şu:
Evet dönsün:Yüzde 50.2
(25 bin 164 oy)
Hayır dönmesin:Yüzde 47.8
(23 bin 983 oy)
Fikrim yok:Yüzde 2
(1018 oy)
Bu tablonun en önemli sonucu şudur:
- AKP’nin ilk yıllarında "eskiyi istemiyoruz yeter artık" sesi çok güçlüydü. Şimdi AKP dışında bir arayış olarak, o ses tersine dönme eğiliminde. Yani toplumdaki gerilimi AKP’nin hatası olarak görenler, artık eski yeni gözetmeden her türlü arayışa yönelebiliyorlar.
DÖRDÜNCÜ YAZI
BİR HABERİN TAM ORTASINDA 2 SORU
KAVAKLIDERE Sosyal Kulüp’te oturuyoruz... Bir köşede Yargıtay’ın hákimlerinden oluşan bir masa.
Diğerinde Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve eşi Ferda Hanım.
Çapraz köşede bazı milletvekilleri.
Aniden bir dalgalanma ve bir milletvekili masamıza gelip soruyor:
- Ne oluyor yahu? Osman Bey’in arabasını takip ediyorlarmış, dinliyorlarmış, onlar da yakalamışlar.
- Nerede bu?
- Burada kulübün önünde. Az önce olmuş.
Ve Emniyet müdürü geliyor. Olay patlıyor.
Saygı Öztürk haberi anında hurriyet.com.tr’den Türkiye’ye duyuruyor.
Sonradan çok tartışılan olayın yarattığı toz duman kalkınca, orada o an sorulan iki soru önem kazanıyor.
Birinci soru: AKP’nın kapatma davası sırasında, bir üye, partiden ihraç edilmiş, tescilli AKP muhalifi Turhan Çömez’le ne konuşur? Ya da neden buluşur?
İkinci soru: Acaba izlenen Turhan Çömez miydi? Acaba Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’le birkaç kez bir araya gelen Turhan Çömez’in bu buluşmaları kayda mı alınıyordu? Acaba o fotoğraflar dava sonucuna göre bir gün bir gazete manşetinden mi çıkacaktı?
Bu soruların cevapları henüz bilinmiyor. Öğrenilecek gibi de gözükmüyor.
Ben yalnızca sormakla yetiniyorum.
BEŞİNCİ YAZI
KÜRT KONFERANSI TOPLANIYOR
DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Irak Devlet Başkanı Talabani ile çok ilginç projede anlaşıyorlar. Geniş bir Kürt Konferansı... Türk’le uzun bir sohbet yapıyoruz. "Silahtan, terörden uzakta bir arayış için" diye söze başlıyor ve devam ediyor:
- Bunun için Kuzey Irak’taki Kürtler, Türkiye’deki Kürtler ve diğerleri geniş bir konferans düzenlemeyi düşünüyoruz. Bu konuda Sayın Talabani ile anlaştık. Kendisi her türlü desteği vereceğini söyledi.
- Konferansın tek amacı var. O da barış.
Doğrusu ilgimi çekiyor. Türk, o konferansa PKK temsilcisinin de katılıp kendisini savunabileceğini söylüyor. Çıkardığım sonuca gelince:
- Artık silahsız bir dönemin hazırlığı başlıyor. Irak ve Türkiye Kürtleri PKK terörünü yani silahı dışlayacak ortak bir platform peşinde. Zaten ABD’nin de istediği bu.
Tabii soru şurada:
- Nasıl bir zemin oluşacak?
Türkiye işte buna hazırlıklı olmalı.
ALTINCI YAZI
BİLKENT'İN GÜLEN'E SATILMASI SÜLÜN OSMAN HİKAYESİ
GÜNLERDİR konuşuluyor:- Ali Doğramacı, Bilkent Üniversitesi’ni Fethullah Gülen organizasyonuna satmak üzere teklif aldı.
Söylenti o kadar artıyor ki; önceki gün Ali Doğramacı’ya soruyorum:
- Üniversiteyi sattığınıza yönelik o kadar çok söz var ki. Artık sormak zorunda kaldım. Ne diyorsunuz?
Ali Doğramacı, çizgisi keskin bir isimdir. Eğilip bükülmez. Esprili bir cevap veriyor:
- Sülün Osman’ı hatırlar mısınız. Önüne gelene Galata Kulesi’ni satardı. Bizimki de öyle oldu. Bilkent satıldı iddiası tam bir Sülün Osman hikáyesidir. Böyle bir şey olur mu?
Dedikodulardan etkilenen meraklılara duyurulur.
Paylaş