Paylaş
Havaalanı polisine pasaportumu uzattım. Göbek adım Yusuf... Adım Fatih...
Genç polis adımı okuduktan sonra bana şöyle bir baktı... Ama nasıl bir bakış.
Ne çok şey anlatan bir bakış. Ben işte insanlık adına bu bakışların çoğalmasından korkarım.
İnsanlığın bu nefret çukuruna sürüklenmesinden korkarım. Öteki dünyada cennete gitmek için...
Bu dünyayı cehenneme çevirenlerin amacı da bu değil mi?
O polisin o bakışı neyi anlatıyor?
Biliyorum ki, şimdi Avrupa’nın birçok yerinde masum bir hayat süren Müslümanlar ya da yabancılar tuhaf bir korku içindeler. İşte o korkuyu anlatıyor. Ve o korku insanı vahşileştiriyor. Mesela Almanya...
Son dönemde ırkçılığın, İslam düşmanlığının yükseldiği şehirlerdeki Türkler, Kürtler, yani yabancılar, Müslümanlar...
En çok onlar nefret ediyor, İslam adına yapılan bu azgın saldırılardan.
Çok iyi biliyorum ki...
Kreuzberg’de, Hasır Lokantası’nın ve otellerin sahibi Türk kardeşim Saim tedirgin...
Münih’ten Nurdoğan... Barcelona’dan Kudret... Hamburg’un muhtarı Kuaför Behçet Bey...
Egetürk’ün sahibi Burhan Bey... Marmara Gıda’nın sahibi Hüseyin Kuru Bey... Ve daha niceleri...
Yıllarını oralara vermiş, sonunda bir iş sahibi olmuş o insanlar en büyük tedirginliği duyacaklar.
O yüzden polisin o bakışı yerine, İslam’ı terörden ayıracak bir bakış gerekiyor. Ve o bakış, yüzlerce yıllık Avrupa kültüründe vardır.
ALMAN BAKAN SÖYLEMİŞTİ
Aslında bunu bir süre önce bir röportaj yaptığımız Almanya’nın en deneyimli bakanı olan İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere açıkça söylemişti. O gün sormuştum:
Sayın Bakan, hiçbir araştırma var mı elinizde? Bu kadar yıl bu kültürde yaşayan bu gençler nasıl oluyor da kafa kesecek hale geliyorlar?
De Maiziere gerçekten samimi bir cevap vermişti:
Evet, biz de bunu araştırıyoruz. Bakın, bir genç Suriye’ye geçerken Türkiye sınır kapısında yakalandı. IŞİD’e katılacakmış. Çocuğu getirttik. Düzgün bir lisede okuyor. Ama nasıl oluyorsa biraz içe kapanık oluyor bu tür çocuklar. Ve onlara vaatler verenlere kanıyorlar.
DAHA O ZAMAN SÖYLEMİŞTİ
De Maiziere şu mesajı da vermişti:
Endişe duyulan şey, o gençlerin Suriye’ye gidip IŞİD’e katıldıktan sonra Avrupa’ya eğitimli birer terörist olarak dönmeleridir.” Düşünün ki, saldırıdan aylar önce Alman İçişleri Bakanı bu tespiti yapıyor. Ve ne yazık ki önceki gün endişesi Paris’te gerçek oluyor.
De Maiziere’in o gün bize söylediklerini bugünle birleştirince, önümüzde çok ciddi bir “terör sarmalı” olduğunu söylemek yanlış olmaz...
GETTOLAR: KANDIRILMAYA YATKIN YALNIZLIKLAR
Terör dediğiniz şey de sonuçta mutlak bir insan kaynağı ister...
Yani taban ister. Kandırılmaya yatkın eğilim ister. Gidin bakın, bugün Avrupa’nın arka sokakları ve elbette Türkiye’deki bazı “arka sokaklar” bu türden kandırılmaya yatkın yalnızlıklarla doludur. Evet...
Kandırılmaya yatkın yalnızlıklar...
Paris’in arka sokakları Cezayirlilerle, Faslılarla doludur. Bir itilmişlik hali vardır. Berlin farklı değildir.
Ve bu yalnızlıklar, bir türlü bulundukları yerin kültürünü, kurallarını kabul etmezler. Paylaşmazlar...
Berlin’de 10 yıl kalıp hâlâ tek kelime Almanca konuşamayan yabancılar var. İstanbul farklı mı? Değil elbette...
Büyük kentlerin gettolarında kandırılmaya eğilimli yalnızlar çoğaldıkça, terör taban buluyor.
O mahallelerde yaşayanlar, aidiyet duygularını, yaşadıkları ülkenin anayasal güvencesine göre değil, kendi geleneklerinin güvencesine göre hissettikleri sürece bu sıkıntı bitmiyor...
De Maiziere’in dediği gibi...
“Devlet onları da anlamak zorundadır. Ayrım yapamaz.
Bu bir İslam meselesi değil, bir terör meselesidir.”
Paylaş