Paylaş
Dün New York’un kalbinde yükselen bir Türkevi açıldı.
171 metrelik bir gökdelen.
Türkiye’nin dünyada bayrağını diktiği en yüksek bina...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu muazzam yapının açılışını yaptı...
Ama ben merak ediyorum.
Ve açılıştan önce, New York’a indiğimiz gece 45’inci ve 46’ncı caddenin kesiştiği United Plaza’nın karşısında yükselen o Türkevi’ne gidiyorum.
40 bin metrekareye oturan gökdelen tümüyle tamamlanmış.
Her şey hazır.
İçeri doğru bakarken başında şapkasıyla bir kişinin çalıştığını görüyorum.
Bir Gürcü usta...
Nasıl güzel çalışıyor. Tablosunu tamamlayan bir ressam gibi son rötuşları yapıyor.
Son fırça darbeleri...
Öylesine zevkle çalışıyor ki.
Bir an yanına oturuyorum.
Şöyle diyor:
“İnsan böyle bir yerde çalışırken mutlu oluyor...”
Tabii, sonra korumalar rica ediyor...
Zaten açılış nedeniyle binanın çevresinde Amerikan polisi çok ciddi bir önlem almış.
İçeride de bizim korumalar kuş uçurtmuyor...
GURUR DUYDUM
Aslında New York’ta gece olmuyor.
Gökdelenler öylesine aydınlatıyor ki çevreyi. Neonlar, parlak ışıklar, dev reklam panoları... Ve gökdelenlerin gövdelerinden yansıtılan ışıklar...
Açılışta 2017 yılında Erdoğan’ın katıldığı temel atma töreni fotoğrafları da sergilendi.
Bizim Türkevi’nin 170 metrelik gövdesi de gece işte öyle parlıyor.
Gurur duyacağımız bir bina inşa edilmiş.
Geziye katılan bir bakan şöyle özetliyor:
“Bu bina Türkiye’nin dünyada yükselen itibarı gibi New York’ta yükseliyor...”
Gerçekten de bizim Türkevi, BM binasının karşısında “devler ligi”ndeki yerini almış.
Türkiye’ye yakışmış...
Bir bakıyorsunuz, çaprazında Fransız Evi... Öteki köşede Alman Evi... İngiliz Evi... BM binası... Gelişmiş ülkelerin görkemli binaları...
Dev markaların binaları.
Ezik büzük, derme çatma bir yerde değil...
Tam oradayız işte...
İnsan derin bir nefes alıyor.
32 katlı yapıda Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği ve New York Başkonsolosluğu var... 200 kişilik oditoryum, toplantı ve sergi salonları var... Üst katta lojmanlar...
Lale şeklinde gökyüzüne yükseliyor.
Türkevi Binası’nın projesinin mimarı Jonathan Stark uzun süre Türkiye’de Selçuklu yapılarını incelemiş...
Böyle tamamlanmış bina...
Gece ışıklar içinde yükselirken, Manhattan Downtown’dan Long Island’a kadar görülüyor.
Gözümüzde canlansın diye şöyle diyebilirim...
Bizim boğazın iki yakasından da parlayarak görülüyor...
Doğrusu o gece, önünde Türk bayrağıyla yükselen ve Selçuklu esintilerinden gelerek insana güven veren bu Türk eserini görünce bir an durdum.
Helal olsun dedim.
ÇAĞLAYANGİL’İN HEDİYESİ
Türkevi’nin böylesine önemli ve değerli bir noktada olmasının ardında Türk dış politikasının önemli bir ismi var.
İhsan Sabri Çağlayangil’in vizyonu...
Bina 1977 yılında Çağlayangil’in katkılarıyla IBM’den satın alınıyor.
Şimdi değeri nedir diye sorsanız...
Maddi manevi değeri için paha biçilmez derim...
Meslek yaşamımda dünyanın pek çok yerinde Türk büyükelçilikleri gördüm. Osmanlı’dan kalan konaklar, yeni yapılar...
Ama New York’taki bu Türkevi, nesillere gurur verecek bir eser olmuş...
Çağlayangil’in yıllar öncesinden gelen öngörüsü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vizyonu...
Emeği geçen kim varsa...
Alnından öper, kutlarım...
ALİ ERBAŞ’TAN UÇAKTA ÜÇ KERE ‘GÜNAYDIN’
CUMHURBAŞKANI Erdoğan çok kuvvetli bir heyetle gidiyor BM toplantısına...
İki uçak kalkıyor. Biz ikinci uçaktayız. Anlayacağınız, giderken Erdoğan’la bir “gökyüzü sohbeti fırsatı” bulamıyoruz.
Ancak görüşmelerden sonra bizimle yaklaşık 2 saatlik “özel bir sohbet” yapacağını öğreniyoruz.
Ve İstanbul’dan havalanırken Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın uçağa girişini anlatmam gerekiyor.
İşte bizi güldüren o an:
Erbaş uçağa biniyor. Tam bizim yanımızdan geçerken, biraz da duyulmasını isteyerek:
“Günaydın... Günaydın... Günaydın...” diyor.
Evet 3 kere günaydın...
Bir gazeteci arkadaşım “Hayırdır efendim” deyince; kısa bir süre geriye dönüp bize gülümsüyor...
Sonra uçağın ön tarafına doğru devam ediyor...
Benim anladığım Erbaş’ın bir “günaydın” düşmanlığı yok...
Hatta bunu da böyle bir espriyle bize özellikle göstermek istiyor.
Ardından ben de espriye katılıyorum:
“İster misin, dönüşte bir de ‘Good morning’ desin...”
Evet;
New York gezisi böyle gülümseyerek başlıyor...
Paylaş