Paylaş
Başka bir sokağa çıkıyorum.
Yani WikiLeaks’ten, siyasetten, paranoyadan, polemikten uzakta; başka bir dünyanın izini sürüyorum.
İŞTE DİYARBAKIR:
250’ye yakın engelli vatandaşımız, tertemiz giyinmiş, tıraş olmuş Diyarbakır Valiliği’nin önüne geliyor...
Dünya Engelliler Günü için Vali’yi ziyaret edecekler.
Ama olmuyor. Edemiyorlar.
Çünkü yine aynı acı sahne yaşanıyor. Yine o kahredici soru:
- Tekerlekli sandalyelerle Vali’nin makamına nasıl çıkacaklar?
Çıkamıyorlar. Bir özürlü yolu yok. Çünkü devlet hâlâ onları tanımıyor.
Aralarından 10 temsilci seçiyorlar. Ve sırtlarda taşınarak Vali Mustafa Toprak’ın makam odasına çıkarılıyorlar.
İşte ben bu fotoğraflara bakınca tutulup kalıyorum.
Felç oluyorum.
Elim ayağım tutmuyor. (Bu ibret fotoğraflarını hurriyet.com’da görebilirsiniz.)
Geçen yıl da aynı acı sahneleri yaşamıştık. Mesela engelli vatandaşlarımız birçok ilimizde ellerindeki çelenkleri Atatürk heykeline ulaştıramamışlardı. Çünkü engelli yolu yoktu.
Hafızamıza birer ibret vesikası gibi kazınan o fotoğraflar, işte bugün yine karşımıza dikiliyor.
Değişen hiçbir şey yok.
Utanmıyoruz bile.
İşte bu yüzden soruyorum:
“Ne olurdu yani Sayın Vali, keşke makam odanızda bekleyeceğinize engelli vatandaşlarımızın ayaklarına kadar gidiverseydiniz.”
Ve gidip orada “Bir daha böyle bir rezalet yaşanmayacak” diye söz verseydiniz.
Yapar mısınız bunu?
İŞTE BEYOĞLU:
Diyarbakır Meydanı’ndan Beyoğlu’na geçiyorum.
Siyasetin, iktidar oyunlarının çok uzağındaki bir geceye.
Babylon’un kapısının önünde genç bir adam oturmuş bekliyor.
Bakıyorum:
- Hüsnü Şenlendirici.
Az sonra insanlar gruplar halinde Babylon’dan içeri girmeye başlıyor.
Ve müthiş bir gece yaşanıyor.
Sahnede saksofonuyla İlhan Erşahin, yanında klarnetiyle Hüsnü Şenlendirici.
Doğu’nun klarnetinden Batı’nın saksofonuna doğru öyle bir buluşma yaşıyoruz ki, bilinen bütün pusulalar geride kalıyor.
Bilinen “rotaları” ve “notaları” terk ediyoruz.
Neredeyse bütün yönler o sahnede toplanıyor.
Müthişler.
Erşahin nefesini bir fırça darbesi gibi kullanıyor.
Gecenin tuvaline inanılmaz ritimler çiziyor.
Şenlendirici bizi Amin Maalouf’un bütün gizemli limanlarına taşıyor.
Cazın pusulasız ritimlerini ruhumuza yerleştiren bir nefes oluyor.
Ve ben bu iki nefesi içime çekiyorum.
Biliyorum ki bir büyük paradoksun ortasındayız. Diyarbakır’dan Beyoğlu’na doğru muazzam bir paradoks.
Tekerlekli sandalyelerle devletine ulaşamayan vatandaşların, tekerleksiz makam koltuklarında oturanların paradoksu.
Bunca sıkıntının, gerilimin, paranoyanın ortasında, neyse ki Beyoğlu’nda nefes alacak bir yer buluyorum.
Bravo Erşahin, bravo Şenlendirici.
Paylaş