Paylaş
Derenin çamuru yüzüne bulaşmıştı. Saçları çamur içindeydi...
Ellerini keskin taşlara dayayıp ayağa kalktı. Garip bir boşluktu..
Ses yoktu. Hava yoktu. Yürüyordu ama sanki yer de yoktu... Soğuk ya da sıcak değildi. Ne bir acı ne bir renk...
Uzakta yalnız dağlar, ıssız gökyüzü...
Neredeydi böyle?
İki adım gerisinde küçük bir kız yerde yatıyordu...
Yanına gitti. Baktı. Donup kaldı. Kendisiydi...
“Anne” diyebildi. Ama kendi sesini duyamadı.
Yükseliyordu...
O iğrenç yerden, pislikten, kötülükten, vahşetten uzaklara doğru yükseliyordu...
Bizim hiç bilemeyeceğimiz bir yükselişti bu..
Gözünde yaş şoktu. Az önceki korku yoktu. Hiçbir şey hissetmiyordu. Annesinden daha yakın birine gider gibiydi...
Hiç anlayamadığı o iğrençliğin uzağındaydı artık...
Gözyaşlarımızın ucunda yürüyordu.
Güle güle sevgili kızım...
Hiç bilmediğin bu dünyanın daha üçüncü yılında böyle bir vahşetle uğurladık seni...
Seni hiç tanımadım. Başına bu felaket gelirken kim bilir ne yapıyordum?
Vali Bey ne yapıyordu?
Senin için mesajlar gönderen ve seni seven insanlar kim bilir ne yapıyorduk?
Minik kızım...
Sen artık Pervari’de bir pervasızlık masalısın...
Aslında senin yaşadığın o felaket her gün baktığımız o aynanın kırılmasıdır.
O cam kırıklarının üstünde uyuyoruz hepimiz. Delik deşik olmuş vicdanlarımızla ruhumuz kan içinde seni uğurluyoruz...
Allah rahmet eylesin minik kızım...
Melekler büyütsün seni...
Perdesiz şehirler
BİR ülkenin milli geliri ölçülür...
Gayri Safi Milli hasılası da...
Coğrafi ve siyasi haritaları da vardır...
İşsizlik endeksi. İthalat eğrisi de vardır...
Peki ya “kültür atlası” nasıl çizilir bir toplumun...
Nasıl anlaşılır o toplumun hayat rengi. Nasıl ölçülür mutluluk ritmi...
Siirt olayı sorduruyor bunları bana...
Merak ettim...
Mesela Siirt’te kim ne kadar sinemaya gider. Kaç kişi tiyatroya gider?
Cevap acı veriyor...
Çünkü yalnız Siirt değil. Hâlâ sinemanın uğramadığı şehirlerimiz var...
Düşünün perdesi yok... Hayali yok o şehrin...
Mum arkasında bir Karagöz bile uğramamış...
Siirt’te, Hakkâri’de, Şırnak’ta sinema yok... Tunceli’de, Bayburt’ta yok...
Haritamızın doğusuna doğru perdeler kapanıyor. Güneydoğu’da kararıyor.
Tek salonu olan şehirlerin birçoğunda o da kapanmış...
Ya tiyatro?
60 ilimizde tiyatro yok.
Hayal kuramayan perdesiz şehirlerin festivalleri, meydanları yok. Sergileri, heykelleri, konserleri yok...
Peki içine kapanmış, kendi sesini duymayan, ritmini bulamayan bu şehirlerde bir çocuk ne yapar?
Mesela bir genç nereye gider?
70 yıl Cumhuriyet demişsin. Törenler yapmışsın. Ama kültürünü getirmemişsin. Mutluluğu karartılmış, perdesi kapatılmış bu hayatlardan ne bekleyebiliriz?
Büyük şehirlere göç vizesi haline gelen “dizi film” işgalinden başka ne bulabiliriz?
Paylaş