Paylaş
Ve böylesine açık fikirli, yenilikleri dinleyen bir Milli Eğitim Bakanı varken...
Birkaç öğretmenle yaptığım sohbetin sonuçlarını aktarmak istiyorum.
Lise öğretmeni: Çocuk bize geldiğinde bakıyoruz, kendisini ifade etmeyi bilemiyor. Anlatma sıkıntısı var. Tutuk. Sıraya girmeyi bilmiyor. Çatal bıçak kullanmayı bilmiyor. Günlük yaşam kurallarından uzak. Sosyal yaşamı, paylaşarak yaşamayı bilmiyor.
Bir veli: Devlet okuluna giden çocuğumuz için yılda en az 25 bin lira harcamak durumundayız. Yetmiyor.
İlkokul öğretmeni: Çocukların sosyal yaşamlarıyla ilgili eğitimi çok fazla derse bölündüğü için etkili olamıyor. Çocuk, başkasına saygılı olma eğitimini yeterince alamıyor. Ruhuna yerleşmiyor.
Ne yapmalı...
Ortaöğretime bir “medeniyet dersi” konulmalı. Adı başka olabilir. Ve bu ders uygulamalı olmalı. Ayrıca bu ders not ve sınavdan uzak tutulmalı.
Örnek...
- Trafik: Trafik “Kırmızı ışıkta dur, yeşilde geç”ten ibaret değildir.
Korna çalmak başkalarını rahatsız eder. Ani bir korna sesi, aşırı korku yaratır. Öndeki aracın kaza yapmasına neden olabilir. Bir yayanın kalp krizi geçirmesine neden olabilir. Hastaları rahatsız eder. Öndeki aracın dibine kadar yaklaşılmaz. Yaya geçitleri ve üst geçitler hayat kurtarır. Yayaya yol ver. Aniden şerit değiştirme. Burada yoğun trafik olan caddeler çocuklara izletilmeli. Minibüslerin yolcu alıp indirirken yaptıkları tehlikeli hareketler gösterilmeli.
- Güvenlik: Çocukların 155 gibi yardım alabilecekleri güvenlik kanalları öğretilmeli. Çevreden yardım isteyebilme refleksi geliştirilmeli.
- Sıraya girme: Havalimanlarından hastane koridorlarına kadar hayatımızın her alanında medeniyetin en büyük göstergesi olan sıraya girme kültürü çocukların ruhuna yerleştirilmeli. Başkasının hakkı için beklemenin değerli olduğu anlatılmalı.
- İlişkide saygı: Ötekine gösterilen saygının aslında kendine saygı olduğu anlatılmalı.
- Hobiler gelişmeli: Her çocuğun bir hobisi olmasının onu hayata hazırlayacağı, farklı açılardan bakabilme yeteneğini kazandıracağı gösterilmeli.
- Mutlak bir spor dalı: Sosyalleşmenin yalnızca sosyal medyadan ve multi oyunlarla değil, spor dallarında olması özendirilmeli. Bunun için de yetenek avcısı beden öğretmenlerine öncelik verilmeli.
- Hayvan sevgisi: Okullara “pet dersi” konulmalı. Hayvan sevgisi, hayvan hakları işlenmeli.
- Şiddete karşı: Şiddet içerikli oyunlara karşı okullarda kampanyalar açılmalı. Özendirici olunmalı.
- Resim ve müzik: Resim ve müzik yan ders olmaktan çıkartılmalı. Dünyanın önde gelen üniversitelerinin artık resim, müzik ya da sporda gelişmiş çocuklara burs verdiği unutulmamalı.
- Kendini ifade etme: Tartışma derslerinin artırılması. Çocuğun kendisini ifade edebilmesi için tartışma içerikli derslerin hafta içine yayılması.
- Kültür turları ve müze: Farklı bölgelerdeki okullar arasında “kültür işbirliği” yapılmalı. Karadeniz’deki çocuk Akdeniz’de bir okulu ziyaret etmeli, oradaki arkadaşlarıyla müze gezebilmeli.
Evet...
Konuştuğum öğretmenler o kadar çok şey önerdi ki...
Temel olarak, okullarda “din ve ahlak” derslerinin ötesinde, sosyal yaşamı geliştiren, paylaşmayı ve birlikte yaşamayı özendiren bir “medeniyet dersi” öne çıkıyor. Eğitimi 2 artı 2 eşittir gibi görmek yanlış.
Okullar yarıyıl tatiline girmişken, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a bir öneri olsun isterim.
Ayrıca şunu de eklemeliyim. Konuştuğum öğretmenlerin ortak görüşü, Bakan Selçuk’u yalnızca bakan olduğu için değil, Ziya Hoca olarak, insan olarak seviyorlar.
Ve şöyle diyorlar:
“Medeniyet olarak büyükleri eğitmek çok zor. Bari geleceği eğitelim. Çocukları birer sosyal varlık olarak yetiştirelim. Ve bunları ders gibi değil, hayatın içinden notsuz, sınavsız, güle oynaya anlatalım.”
Bir öneri de benden: İlk ve ortaöğretimde spor akademileri kurulabilmeli. Avrupa’daki gibi tenisten baskete kadar federatif dallarda spor kolejleri, akademileri açılabilmeli. MEB mevzuatına uygunluğu sağlanmalı. Böylece çocuk ders mi çalışacak, antrenmana mı gidecek diye çaresiz kalan anne-babalar rahatlayacak. Spora yönelen çocuğa özel eğitim sağlanacak.
Bkz: İspanya’da, Almanya’da, Fransa’da, ABD’de ilkokuldan liseyi bitirene kadar eğitim veren tenis akademileri, futbol ya da basket akademileri.
Not: Bu konuda daha geniş bir yazı yazacağım.
TARİHİN İLK KONTEYNER MÜZESİ
SULTAN I. Murad’ın annesi Nilüfer Hatun adına 1388 yılında inşa edilmiş.
Bir dönem depo olarak kullanılmış. 1960’da restore edilip müze yapılmış.
Sonra...
8 yıl önce restore edilmek üzere kapatılmış.
Sonra...
Restorasyon bir türlü başlamamış. Bu arada, yan taraftaki müze müdürlüğü binası yenisi yapılmak üzere yıkılmış.
Ama o da yapılmamış.
Müze müdürlüğü mecburen geçici bir konteynere taşınmış. Yıllardır müze müdürü ve personeli bir konteynerde görev yapıyorlar.
Bahçesinde ise Roma tiyatrosu, çini fırınları, Bizans ve Osmanlı’ya ait kitabeler, lahitler, ambonlar, kabartmalardan oluşan 15 bin parça tarihi eser var.
Burası tarihin ve kültürlerin buluştuğu İznik...
İznik konteyner müzesi...
Biliyorum, Kültür ve Turizm Bakanlığı çok çalışıyor. Geçen yıl müze ziyaretçi sayısında rekor da kırıldı. Ama İznik unutulmasın...
“Dünyanın tek konteyner müze müdürlüğü” bizde olmasın...
Paylaş