Topla tankla yapılamayacağı için sarp dağlarda Mehmetçik dürbünlü tüfeklerle terörist kovalıyor. Havadan indirilip teröristin etrafını sardılar. Bu bir "keskin nişancı harekátı"dır..
Şimdi detaya geçebilirim...
Kara harekátı bütün hızıyla sürerken, daha önce o bölgede operasyon yapmış iki komutanla konuşuyorum... İki önemli mesaj veriyorlar:
-
Bu harekát teröristi biraz daha içlere ve başka yuvalara sürükleyebilir. Yerinden edebilir. Zayiat verdirebilir. Ama bitirmez... Bu nedenle arkasından diğerleri gelebilir. En azından orada bırakılan unsurlar teröriste nefes aldırtmaz.
Birinci mesaj Irak’ın kuzeyindeki Türk askeri varlığının daha uzun süre orada olacağı anlamına geliyor... İkinci mesaj ise şu:
-
Teröristler büyük gruplardan üçlü beşli gruplara bölünüyorlar. Bu da o sarp dağlarda havadan vuruşla bitirilemez. Mutlak karada sıcak temas gerekir. Bu temas da öyle filmlerdeki gibi karşılıklı ateş değildir. Uzakta bir kayalığın dibinde uzun menzilli ve dürbünlü silahıyla bekleyen terörist, fırsat kollar. İşte bizim askerler de şimdi aynı taktiği yapıyor. Keskin nişancı birlikler devreye giriyor. 1200 metre uzaktan hedefi vuruyorlar. Bu işte öyle bir savaş...
DÜRBÜNLÜ TÜFEKLER
Gerçekten de Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı son fotoğraflara dikkat edin.
Askerimizin elinde öyle normal tüfek yok. Hep uzun menzilli ve dürbünlü tüfekler var...
Belli ki şimdi o dağlarda yaşanan bir
"keskin nişancı savaşı"...
Dağların zirvelerinde, mağara dibinde, kayalık gerisinde, ağacın arkasında pusu kurmuş teröriste karşı bir
"dürbünlü ölüm" savaşı bu... Mehmetçik öyle seçilmiş...
Keskin nişancı hepsi...
Havadan indirildiler. Ve teröristlerin çevresini sardılar. Şimdi sarp ve karlı dağlarda, rüzgárın acı soğuğunda "keskin nişancı" hedefini arıyor. Savaşın keskin yüzüdür işte bu...
Ben gece yatınca gözümün önüne işte hep bu sahne geliyor...
Beyazlar giymiş o Mehmet... Elinde dürbünlü tüfek... Karlı bir tepeye uzanmış bekliyor...
Bir kıpırtı. Bir parlama. Ufak bir hareket...
ETRAFINI ÇEVİRİP BEKLİYOR
Öylece bekliyor.
Ertesi sabah biraz daha ilerliyor. Havadan iniyor. Etrafını çeviriyor. Yine bekliyor...
Uzakta bir çift hain göz, pusudaki "dürbünden" bakıyor.
Mehmet de dürbününden o hain gözü arıyor. Belki de bu yüzden doğru:
-
Bir defa gitmekle olmaz. Bu bir keskin nişancı savaşı.1200 metreden tam isabet3 kişilik tim. Bir asker HK-33 ile yakın mesafe çevre güvenliğini sağlıyor. Biri vurulacak hedefin mesafesini hesaplıyor. Yere uzanan askerin elinde İngiliz yapımı Accuracy Pm tipi keskin nişancı tüfeği. Soğuk havada etkin olan ve 7.62 milimetre mühimmat kullanan bu tüfek yaklaşık 1200 metre etkili menzile sahip.ABD’den mesaj: PKK’nın tek çaresi siyasallaşmakABD’den Barzani’ye, oradan PKK’ya doğru bir mesaj gidiyor... Bu mesajın bir ayağı da DTP’ye ulaşıyor...Mesaj şu:
-
Türklerle gerekli temaslar yapıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri bu saldırıların devamı halinde meşru hakkını kullanacak ve Irak’a çok kapsamlı bir harekát yapacak... Bu yüzden terörist saldırıları durdurun.
Aslında bu mesajın daha gerisinde Ankara’dan ABD’ye giden bir uyarı var. O da şu:
-
Bu devam ederse giriyoruz...
O tarihte bir komutan yabancı meslektaşına şöyle diyor:
-
Elbette ABD gibi bir müttefikimizle karşı karşıyla gelmeyiz. Ama şehit olanlar da bizim evlatlarımız.
İki ABD jetinin sınırlarımızı ihlal ettiği günleri hatırlayın. Bu konuşma işte o zaman olmuş. Ve şimdi ABD
"Aman fazla kalmayın, kısa süre sonra oradan çıkın" derken bölgede meydana gelebilecek bir çatışmadan duyduğu endişeyi dile getiriyor. Çünkü plan şu:
- Yeter ki Türk askeri ile peşmerge arasında bir çatışma olmasın. Amaç PKK’nın silahsızlandırılması olduğuna göre bir an önce bu iş bitsin...
Sonra:
- Sonra DTP içinde PKK’nın siyasallaşması gerektiğine inananların ağırlığı artacak. Yani şu andaki yönetim gidecek... Yani PKK’nın silahlı gücü etkisini yitirince DTP’deki uzantıları da zayıflayacak. Terörist Öcalan’ın parti içindeki diktatörlüğü eriyecek.
Bu tespitler bana
"Parti yönetimiyle partinin TBMM’deki grubu arasında sorun var" diyen Ahmet Türk’ü hatırlatıyor. Bu açıdan harekátın başarısı çok önemlidir.
Tahmin ediyorum şu an DTP içinde birçok isim bu işin kansız bir şekilde silahların bırakılmasıyla sonuçlanmasını istiyor. Ama diğerleri giderek keskinleşecek. Umarım Barzani mesajı dikkate almıştır...
Gazetecinin zor kararıFARUK Bildirici insan öykülerinden
"belgeseller" yaratan bir meslektaşımız.
Tam 7 yıldır bir kitap için uğraşıyor. Bu defa Leyla Zana portresi yazdı. Tam 400 sayfa...
Adı:
"Yemin Gecesi".
Önceki gün sohbet ederken Faruk şöyle demişti:
-
Ben bu kitabı çıkartıyorum ama umarım çıktığı tarihlerde toplumdaki kamplaşma açısından hassasiyetlerin yükseldiği bir dönem olmaz.
Faruk bu yüzden endişeliydi. Kitabı ne zaman çıkartacağı önemliydi. Yani şehit haberlerinin geldiği bir dönemde çıkacak bir Leyla Zana portresi tepkilere neden olabilirdi.
Bu yüzden kararsızdı. Ortalık sakinleşmişti, Faruk kitabı baskıya verdi. Ama şimdi harekát başladı.
Soru şu:
Leyla Zana kitabı şimdi çıkartılmalı mı?
Faruk 7 yıldır o kitabın üzerinde çalışıyor. Ben kitabı okumadım. Ama bir belgesel olduğunu biliyorum.
Faruk iyi bir gazeteci, iyi bir araştırmacı ve dürüst bir kalemdir.
Zor işleri de seviyor...
Bence zamanlama ve konu açısından zor bir karar verdi.
Bu yüzden okumadan konuşmayalım...
CHP Anayasa Mahkemesi’ne onunla gidiyorHAFTA başından itibaren Türkiye müthiş bir
"hukuk savaşı"na giriyor... Sınır ötesinde değil, hayatımızın tam ortasında bir
"savaş" olacak bu. CHP, en geç çarşamba gününe kadar türban yasasının iptali için dilekçeyi veriyor. Baykal’a soruyorum:
-
Nasıl bir yöntem izlediniz. Dilekçeyi kimler hazırladı?
Cevap:
- Dört dörtlük bir dilekçe oldu. Hukukçularımız en geniş şekilde uzmanlardan yararlandılar. Oya Araslı Hanım koordine etti. Örneğin daha önceki cumhurbaşkanımızın mütalaası da bunun içindedir.
Baykal’ın bu sözlerinden anlaşılan şudur:
-
CHP emekli Anayasa Mahkemesi üyeleri de dahil olmak üzere birçok yüksek yargı temsilcisiyle temas etmiş. Görüş almış. Belli ki aralarında Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesi’nde görev yapmış yüksek yargıçlar da var.
Ve en önemlisi:
-
Ahmet Necdet Sezer’in türbanla ilgili mütalaası. Hem bir önceki cumhurbaşkanı olması hem de bir dönem Anayasa Mahkemesi Başkanı olması nedeniyle dosyadaki o görüş önemli.
Bir başka detayı da Baykal aktarıyor:
-
İlk başta Ergun Özbudun ve bazı hukukçular Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu usul olarak inceleyeceğini söylüyorlardı. Ama öyle olmadı. Esastan inceleyecek...
Bunun anlamı ise şöyle özetleniyor:
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararla türbanı "onaylar" ya da "hayır" der. Bu durumda bir daha bu konu açılamaz...Evet işte bu gelişme nedeniyle hafta başı itibarıyla Türkiye tam bir "hukuk savaşı"na sahne olacak...