Kapaktaki mutluluk

ÖNÜNDE su şişelerinin plastik kapakları...

Haberin Devamı

Hani toplayıp verince, bir tekerlekli sandalye alıyorsunuz.

O kapaklar işte./images/100/0x0/55ea9fc1f018fbb8f88c2b75

Mutluluğun kapakları.

Ve o bakış.

Alkışa kenetlenmiş eller.

Ben hayatımda böyle bir bakış görmedim.

Böyle bir şükür hali.

Böyle bir yükselme, böyle bir kanatlanma görmedim.

Sevdayil Engin...

Bir akülü tekerlekli sandalyeye açılan dünyasına bakıyor.

Bize bakıyor. Vicdanlarımıza bakıyor. Tekerlekli sandalyelere kapalı kaldırımlara, sinema salonlarına, vilayet binalarına, okullara bakıyor.

Yanında Çan Belediye Başkanı Abdurrahman Kuzu...

Bravo size başkan.

Bu fotoğrafı vicdanlarımıza birer pankart gibi astığın için bravo.

Önceki gün Ege baskımızda bir afiş gibi patlayan bu fotoğrafı görünce tutulup kaldım.

Durdum. Sarsıldım. İçimdeki dağlar, kayalar paramparça oldu.

Denizlerinden uzak kalmış küskün nehirler yeniden akmaya başladı.

Dakikalarca baktım bu fotoğrafa. Seydayil’in bakışını anlamaya çalıştım.

Gözlerindeki şifreyi, ellerindeki manayı sordum kendime.

Ve anladım ki;

Kapatılmış bir hayatın dışarı çıkmasıydı bu fotoğraf.

Kendi evinde müebbete hüküm giymiş bir insanın özgürlüğüydü o bakış.

Bir kuşun kafesinden gökyüzüne doğru kanatlanmasıydı o eller.

Ruhumuza bir filmin son sahnesi gibi yerleşen bu fotoğrafa bir kez daha bakarak diyorum ki;

Bir engelli insanımız için kilometrelerce koşup akülü tekerlekli sandalye sağlayan adım adımcılara;

Şehrini engellilere göre düzenleyen başkanlara;

Yani bu bakışı anlayan kim varsa;

Onlara şükran duyuyorum.

Kalbimdeki bütün engelleri kaldırıp;

Onlara bu bakışı gönderiyorum.

İyi ki varsınız.

Engellere karşı özgürlüğün yardımsever savaşçıları.

Haberin Devamı


İKİNCİ YAZI:

Bitmiş bir diktatörün cehenneme sarılması

BİTMİŞ bir diktatörün Akdeniz’i cehenneme çevirme çılgınlığına düşecek miyiz?

Esad Türkiye’yi tahrik ederek ne yapabilir?

En azından Suriye halkında bir “milli duruş” yaratmaya çalışabilir.

Peki Türkiye buna düşer mi?

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söylediklerine bakarsak;

Tecrübeli ve büyük bir devlettir Türkiye...

Onun gereği yapılıyor.

Siyasi partiler bilgilendiriliyor.

Uluslararası boyuta taşınıyor.

Yani tam bir sorumluluk örneği veriliyor.

Heyecan yok. Duygusallık yok. Öfkeye kapılma yok. Hırsın mantığı teslim alması yok.

Kendisine karşı ayaklanmış bir halkı; savaş rüzgarlarına tutarak, milli hislerini ayaklandırmaya çalışan Esad’ın bu taktiğini Türkiye yemiyor.

Olay çok net.

Silahsız bir uçak. 2400 kilometre hızla uçuyor. Kime ait olduğu belli. Kısa süreli bir ihlal var.

Ama hiçbir uyarı yok.

Ege’de hava sahası ihlalleri nedeniyle Yunan jetleriyle Türk jetleri arasında binlerce kez yaşanan bir “it dalaşı” da yok.

Ne var?

Doğrudan vurmuşlar.

Ne bir uyarı, ne bir telsiz anonsu, ne de inmeye zorlama.

İşte bu nedenle söylüyorum. Planlı bir harekettir bu.

Kıbrıs açıklarında petrol aranması nedeniyle hava sahası gerilimi yaşanırken;

Türk jetinin bu şekilde uyarısız vurulması, tam bir tahriktir.

Suriye’deki kontrollü basın “milliyetçi rüzgarlar” için yelkenlerini açmış Türkiye’den çalacak, “savaş tamtamları”nı bekliyor.

Ama olmuyor.

Bitmiş bir diktatörün cehenneme sarılması tutmuyor.

Kendisine karşı ayaklanmış halkının milli hislerini ayaklandırmaya çalışması, her tarafından sırıtıyor.

Haberin Devamı


ÜÇÜNCÜ YAZI:

Kurtarın bu atları

ADALARDA 1000’e yakın at faytonlarda çalıştırılıyor.

Nostaljik bir sestir fayton sesi.

Adaya yakışır.

Ama dün Büyükada’da baktım. Atlar neredeyse bir deri bir kemik. O yokuşu kırbaç altında neredeyse can çekişerek çıkıyorlar.

Oysa trafikte otomobiller muayene ediliyor. Kontrolleri var.

Peki neden adadaki bu çaresiz atlara bakan yok.

İşte buradan soruyorum:

-Adalardaki fayton atları hangi koşullarda yaşıyor?

-Bir kontrolü var mı?

-Araç muayene istasyonları var da; faytonlar neden bunun dışında tutuluyor.

Bir hayvan dostu olarak bildiğim Kadir Topbaş sanırım bu konuda medeni bir çalışma başlatacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları