Paylaş
- Isınmak için tünelden sahaya doğru gidiyorduk.
- Birden önüme bir koyunu sürükleyen iki adam çıktı.
- Aklıma ilk gelen şey bu koyunun takım maskotu olabileceği idi.
- Ancak kısa bir süre sonra elinde iki büyük bıçak olan biri daha geldi.
- Gerçekten çok korktuk ve tekrar soyunma odasına döndük.
O anlatıyor, muhabir de şaşkınlıkla korku arasında dinliyordu.
Bir gerilim filmi efektiyle devam etti:
- Tekrar sahaya çıktığımızda tribünler coşmuştu. Büyük bir uğultu vardı.
- Rakip takımın futbolcuları üzerlerine yerdeki başı kesilmiş koyunun kanını sürüyordu.
- Hatta takım kaptanları bana tokalaşmak için yaklaştığında elleri kan içindeydi.
- Sahada da kan izleri vardı.
- Onlar için belki bu durum son derece doğal bir manzara ama futbol sahasında böyle bir şeyi beklemezdim doğrusu. Bu olay bizi maç boyunca gerçekten olumsuz etkiledi ve sonuçta 4-1 yenildik.
- Türkiye’de yaşadıklarımızı uzun zaman asla unutamayacağım.
Kim anlatıyor bunları?
Sivasspor hazırlık maçına çıkan Sırp Rad Belgrad’ın kaptanı Radomir Kokoviç...
Sırp medyası da manşetten duyuruyor. Oradan da alıntı yapan yapana.
Sivasspor’un kanlı kurban töreni Avrupa’ya yayılıyor.
Ve Bosna’da, Srebrenitsa’da insanlık tarihinin en büyük katliamlarını yapmış bir coğrafyanın çocukları stattaki bu kurban yüzünden bizi vahşi ilan ediyorlar.
Diyelim ki; Yiğidolara 4-1 yenilen uyanık Sırp kaptan, kurbanı fırsat bilip kullanıyor.
Ne değişir?
Futbol sahasında kurbanı kesip yabancı oyuncuların karşısında eli kanlı bir görüntü vermek nasıl anlatılabilir ki?
Ya da; Kurban Bayramı’nda bile sokak ortasında kurban kesmenin yasak olduğu bir ülkede stadın ortasında kurban kesilmesini kendimize nasıl anlatacağız?
Mesela Sivas Valisi buna ne diyecek?
Bir dönem Almanya’da evindeki küvette kurban kesen işçiler üzerine şehir efsaneleri türetilmişti.
Sonra seçim meydanlarında liderleri karşılayan teşkilatlar arasında kurban kesme yarışı başladı.
Ankara’nın Sincan’ı A parti liderine 5 inek keserse, B partisinin teşkilatı ondan eksik kalır mı?
Bir defasında aynı ilçede peş peşe yapılan üç parti mitingi yüzünden meydan kan gölüne dönmüştü.
Rahmetli Erdal İnönü dayanamayıp durdurmuştu bu kanlı kurban yarışını...
Daha sonra şehirlerin düşman işgalinden kurtuluş törenlerinde yaşandı bu kanlı kurban görüntüleri.
Mesela Adana’nın düşman işgalinden kurtuluş töreninde kurban kesen askerler, kovdukları Fransız askerlerini temsili olarak öldürürken, Fransız bayrağını da yerlerde parçalıyordu.
En son apronda deve kestik.
Neyse ki; artık Kurban Bayramlarında sokaklar mezbahaya dönmüyor.
Düşman işgalinden kurtulan şehirlerde, AB ülkelerinin bayraklarının yerlerde süründüğü görüntüler de kalmadı.
Sivas’a dönersek; kanlı diktatör ve “son soykırımcı” Miloseviç’in çocuklarını bile korkutan bu “sahada kurban töreni” dünyada bize karşı atılacak nasıl bir “diplomatik penaltı”ya dönüşüyor hiç düşündük mü?
İKİNCİ YAZI:
Karayılan bombası ve iki numaralı muamma
Önce TRT haberi patlattı:
“Karayılan yakalandı! İran’ın elinde.”
Peki birkaç gün öncesine kadar Kandil Dağı’nın güvenli bir yerinde gazetecilere röportaj veren, o rahat görüntülü Murat Karayılan nasıl yakalanmıştı?
- İran Kandil’e özel bir operasyon mu yapmıştı?
- Hayır.
Ankara haberi doğrulamadı ama TRT ısrarla haberi yayında tuttu.
Medyanın kafası karıştı.
Doğru mu yanlış mı? Haberi versek mi vermesek mi?
Sonra devletin ajansı AA haberi geçti:
“Karayılan yakalandı. İran’ın elinde!”
AA haberi İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi’ye dayandırdı.
Şaşırtıcı bir durumdu bu.
Devletin ajansı bu derece hassas bir haberi geçmişti ama Ankara’dan en ufak bir ses çıkmamıştı?
Kafalar iyice karıştı:
- Devlet doğrulamıyor ama devletin hem televizyonu hem de ajansı haberi veriyor.
Nasıl oluyordu bu?
Ve dün öğle saatlerinde AA haberi düzeltti:
Haber metninden Karayılan adını çıkardı ve “PKK’nın iki numarası yakalandı” dedi.
Peki kim bu iki numara? Bizim bildiğimiz iki numara Karayılan’dır.
Öyle bir isim var mı?
Neden önce Karayılan adı verildi?
İhtimal şu:
Ankara’ya İran’dan bir bilgi geldi:
“PKK’nın iki numarası yakalandı!”
İki numaralı isim Karayılan olarak yorumlandı. Ve bu bilgi bir şekilde önce devletin televizyonuna sızdı.
Bu durumda akla şu soru geliyor:
- Devletin televizyonu kaynağından teyit edilmeyen bir bilgiyi haber olarak niye verdi?
‘YILAN HİKAYESİ’
Demek ki Ankara’ya ulaşan bilgide bir sağlamlık var.
Ama ilginç bir şekilde Karayılan yakalandı haberi 1.5 saat sonra yalanlanıyor. Hem de kaynağı olan İranlı Burucerdi tarafından.
Eğer Karayılan yakalanmadıysa bu ciddi bir sorundur. Çünkü bu hata PKK’nın eylemlerini başlattığı günün yıldönümü olan 15
Ağustos’ta PKK’nın elini kuvvetlendirir.
TRT ve Anadolu Ajansı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a bağlı...
Ben böyle bir haberin durduk yere hem TRT hem de Anadolu Ajansı tarafından verileceğine inanmıyorum.
Ama ortada bir ‘yılan hikayesi’ var.
Karayılan için efsaneleşme yaratan bu olayla ilgili olarak Arınç umarım bir açıklama yapacaktır.
ÜÇÜNCÜ YAZI:
Ankara Şam’a ne diyor? Şam ne cevap veriyor
HERKESİN merak ettiği bu iki sorunun cevabı olacak bir diyalog var.
İki dışişleri bakanı arasında yaşanan bir diyalog.
Aktarıyorum.
Davutoğlu son görüşmesinde, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’e diyor ki:
“Aman halka karşı kanlı müdahaleler yapmayın. Dünyaya karşı zor durumda kalırsınız.”
Muallim cevap veriyor:
- Onlar halk değil, Suriye düşmanı ülkelerin ajanları. Masumları kışkırtıyorlar...
Davutoğlu:
- İşte bunu sakın söylemeyin. Çünkü eğer bunu söylerseniz ‘Sizin o ünlü El Muhabarat’ınız nerede?’ diye sorarlar. ‘Sınırlarınız delik deşik mi oldu?’ derler. ‘Nasıl olur da bu kadar kalabalık bir ajan grubu ülkenize elini kolunu sallayarak girebiliyor ve halkınızı kandırabiliyor’ derler... Gerçeği görün lütfen...
Bu diyalog, Esad yönetiminin kolayca teslim olmasını beklemenin yanlışlığını ortaya koyması açısından önemlidir.
Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Baas direnecektir.
Paylaş