Paylaş
Daha ilk gün Soma faciasıyla ilgili olarak Maden İş Sendikası’nın istifa etmesi gerektiğini yazmıştım.
Çünkü orası bir sendikadan çok, “dayıbaşı çiftliği” haline gelmişti.
Sonunda işçiler, en demokratik haklarını kullandılar.
Dün sendikanın önünde toplandılar. İnsana ve emeğe saygının gereği istifa istediler.
Sendikanın Ege bölge başkanı ve yönetim kurulu da istifa etti.
Keşke beklemeselerdi.
Keşke böyle değil de “onurlu bir şekilde istifa etselerdi”...
Bu olay umarım Türkiye’nin “sarartılmış sendika çiftliği” için bir devrim olur.
Gerçek sendikacıların önü açılır.
İşçinin, emekçinin sendikacıları göreve gelir...
YA ÇALIŞMA BAKANLIĞI?
İlk istifa sendikadan geldi.
Tamam.
Ama olayda sorumluluk yalnız sendikada mı?
Elbette hayır.
TKİ var mesela.
Yeraltındaki köle ticaretinden Mercedes hediye almış bir arkadaş var. O insanlık dışı ortama izin veren müfettişlerin de ne yapacağını görmek istiyoruz.
Küflenmiş “ölüm maskelerini”, köle ticaretini, göz göre göre gelen ölüm riskini onaylayan Çalışma Bakanlığı müfettişleri acaba ne yapacaklar?
Çalışma Bakanı Faruk Çelik (bir an önce şifa bulmasını diliyor ve geçmiş olsun diyorum), nasıl bir açıklama yapacak bu konuda?
Çelik ister mi böyle bir faciayı?
Sendika ister mi?
Müfettiş ister mi?
Elbette hayır.
Ama yaşandı bu acı.
Çalışma Bakanlığı’nda elbette vatansever, insansever, adaletsever, vicdan sahibi müfettişler de vardır.
Ben onlara sesleniyorum.
En kısa zamanda kendi bakanlıklarının hatasını ortaya çıkaran bir rapor hazırlamaları ne güzel olur.
Milletin yüreğine su serper.
İstifa müsessesi, halkın devlete ve demokrasiye olan inancının katsayısıdır.
Faruk Çelik çalışma hayatıyla ilgili çok iyi şeyler yaptı.
Ama hayat bu işte...
İktidar, kişisel bir sorumluluk alanı değildir.
NASIL İSTERLER BUNU?
Dün baktım, işçileri madene çağırıyorlar.
“Hadi işbaşı”, yani “ölüm başı” der gibi... İşçilerin o madene girmelerini nasıl isterler şimdi.
Minibüsleri göndermişler.
“Hadi ölüm madeni”ne dercesine. Elbette işçi servisleri boş kalkmış. Boş dönmüş. Hiçbir işçi gitmemiş çalışmaya.
Yahu biraz insaf...
İnsanı kardeşinin mezarına indirmek gibi bir şey bu.
Allah’tan korkun.
Bari şu travmayı atlatsınlar diye bir şeyler yapılsa.
Ve bari o madenle ilgili ciddi bir araştırma yapılsa. Eksikler tamamlansa...
Ama hayır.
Gözler kör, vicdanlar sağır...
Ne ağır bir durum bu. Ne ağır...
Mavi bayrak
DENİZ dostları, çevreci kardeşlerim, büyüklerim.
Hepinizden inanılmaz destekler geldi. Bu denizlere sahip çıkacağız, bu kıyıları koruyacağız elbette.
Ama bakın ben daha bu konuya girer girmez, başka bir olay patlıyor. Haklı olarak bazı okurlar sitem ediyor. “Memlekette gençler ölüyor, sen denizleri yazıyorsun” diyenler var.
Ama Emine Baydaş, Kamil Kurdoğlu, Abdullah Karaca, Mehmet Sütçü, Efe Demir gibi deniz dostları “Yaz bunları” diyor, “Yaz, çünkü senden başka kimse gitmiyor üzerine” diyor.
Elbette gideceğiz üstüne.
Önümüzdeki hafta meselemiz şu meşhur “Mavi Bayrak”!
TÜRÇEV yönetimi umarım “katkıda bulunur!!!” bu konuda...
NOT: Ne garip? Sanki ben Marmaris kıyılarında değil de, Markiz adalarında daldım. Ne Muğla belediyesinden ne de Marmaris’ten çıt çıkmıyor.
Paylaş