ANKARA’nın değişik merkezlerinde önemli kişilerle konuştum.
Konu PKK ile mücadele için atanan koordinatör...
Yani Edip Başer Paşa.
Soru ise şu:
- Edip Paşa ne yapacak? Yetkileri ne olacak?
- Yani?
- Yani diyelim ki, ABD’li koordinatör ’Tamam bazıları teslim olacak. Yalnız siz de operasyonları biraz kesin’ diye önerse, Paşa bu dolaylı ateşkes talebini kabul edebilir mi? Etmez, ama diyelim ki etti. TSK her fırsatta ateşkesin a harfini bile duymak istemediğini, PKK’nın bir taraf değil bir terör örgütü olduğunu söylüyor. Bu durumda ne olacak?
Daha pratik bir soru:
- Edip Paşa ile Terörle Mücadele Üst Kurulu’nun ilişkisi nasıl olacak? Aynı şekilde koordinatörle güvenlik kuvvetleri arasındaki hiyerarşik ilişki nasıl olacak?
Şimdi bu soruların cevabını verebilmek için ilk koordinatör toplantısındaki görüntüye bakalım:
Amerikalı koordinatör Ralston masanın bir tarafında. Yanında "cephe kıyafetli" üç ABD’li subay oturuyor. Karşısında ise Edip Paşa tek başına.
TÜRKİYE KARARSIZ
Bu görüntüden çıkan sonuç şu:
- ABD, koordinatörlük mekanizmasına bir askeri hiyerarşi görüntüsü veriyor. Türkiye ise nasıl bir mekanizma ve görüntü vereceğini henüz belirlemiş değil.
Çünkü kimle konuşsam, bir güvensizlik, bir kararsızlık seziyorum. Sanıyorum bu endişe Başbakan’da bile var. Dışişleri’nde, askerde, her yerde bu endişenin sinyallerini alıyorum.
Çünkü mesele basit:
- Ortada bir terör örgütü var. Yani Afganistan’daki gibi. Orada ne yapılıyor? Terörle askeri yoldan keskin bir şekilde mücadele ediliyor. Burada da bir terör örgütü var. Askeri yoldan mücadele dışında neyin koordine edileceği merak ediliyor.
BARZANİ’NİN SÖZÜ UNUTULMADI
Bir başka soru:
- Diyelim ki Edip Paşa şu an İkinci Ordu Komutanı ve bir emekli general koordinatör olarak kendisine geliyor. Acaba ne düşünürdü?
Görünen şu:
ABD Kuzey Irak’taki PKK militanlarını İran’a karşı bir koz olarak kullanmayı planlıyor. Barzani de, Talabani de bunun farkında. Geçmişte böyle bir koordinasyon görevini MİT Müsteşarı Emre Taner denemişti. Barzani ile görüşüp bazı taleplerde bulunmuştu. Barzani’nin o tarihlerde söylediği şu söz unutulmadı:
- Artık Kürt Kürt’e vurmaz. Ateş etmez...
Evet, manzara bu.
Yani, koordinatörün ne yapacağı yetki ve etkisi belirsiz. Bu yüzden Edip Paşa sıkıntılı günlerin sonunda istifa noktasına gelebilir. Çünkü inanmadığı şeylere zorlandığını düşünecektir.
Memur zammına siyaset bulaştı
SONUÇSUZ kalan memur zammı çok ciddi bir siyasi tartışmanın ortasına doğru sürükleniyor.Yani olay bir "zam arayışı"ndan ya da "hak mücadelesi"nden başka bir boyuta geçiyor.
Bu sorunun cevabı Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’le yaptığım sohbetin şu kritik cümlesinde yatıyor. Şahin açıkça şöyle diyor:
- Kamu-Sen bir hak mücadelesi değil, siyasi muhalefet yapıyor.
- Nasıl yani?
- Yani sendikanın genel başkanı MHP’lidir. Devlet Bahçeli gibi konuşuyor. Sendika MHP’nin yan kuruluşu haline geldi. Siyasi parti olsa anlayacağım. Ama kardeşim sen memursun. Sendikasın. Bircan Bey MKE’de memurdur. Ama Başbakan’a hakaret ediyor, Abdullah Bey’e hakaret ediyor. Böyle bir şey alamazsın ki.
Evet, Mehmet Ali Şahin ne dediğini iyi bilen bir siyasetçidir. Ve bu ağır iddiayı ortaya koyuyorsa mutlak gerekçeleri vardır. Eğer memurun maaşı üzerinden siyaset dönüyorsa bu ayıptır.
Çünkü öbür tarafta hayatın gerçeği var. Yani çocuğunu üniversiteye göndermeye çalışan memur babanın ananın, gururuyla gözyaşları arasına sıkışıp kaldığı gerçek. Eğer bir siyasi oyun varsa ayıp. Öğretmeninden polisine, askerinden doktoruna kadar herkes için ayıp olur bu siyasi oyun.
’Kuşadası da tamam mı, yandı mı’
ZAMAN geçti, yine unuttuk...Dünyanın en güzel kıyılarını kavuran o yangınlar için ne yapıldı?
Soruşturma sonuçlandı mı?
Kanatları tutuşan martıların çığlıkları için, çamların, meşelerin, makilerin alevler içindeki o feci ölümleri için önlem alındı mı?
Gündelik hafızaya, unutup gitmeye isyan eden bir ruh durumuyla sordum:
- O yangınlardan arta kalan nedir? Bir suçlu bulundu mu?
Yangının en çok vurduğu Aydın’ın Valisi Mustafa Malay cevap verdi.
- Bir cep mesajı var. Hálá onun üzerinde çok titiz çalışılıyor.
- Nedir o cep mesajı?
- Yangının çıktığı günlerdeki bütün telefon konuşmaları ve cep mesajları tarandı. Bir cep mesajı var. Ve şöyle diyor: Kuşadası da tamam mı, yandı mı?
- Peki bu mesajdan bir sonuca gidilebilir mi?
- Henüz soruşturma bitmedi. Hepsine bakıyoruz. O mesajın da peşindeyiz. Mesajla ilgili teknik takip söz konusu. İhmalin de peşindeyiz. Ama bu iş polisiye tedbirlerle çözülmez ki. Bakın ben diyorum ki bu ormanları halka verelim. O zaman gözü gibi bakar.
Vali Malay doğa düşkünü bir insandır. Orada elinden geleni yapıyor. Ama arkasında Ankara’yı hissetmeden bu zor. Yeni yangınlarla içimiz kavrulmadan Çevre Bakanı’nın önlem alması gerekiyor. Ormanların halka açılmasından, orman polisine ve yangın söndürme sistemlerine kadar uzanan bir önlemler dizisi bu...
Bu defa yine o unutkanlık ve gündelik hafıza virüsü kazanmasın. Yangınlar unutulmasın.
’Çevre için’ il olacaklar
BAŞBAKAN Erdoğan bir süre önce Turizm Bakanı Atilla Koç’a şöyle diyor:
- Türkiye’nin bütün kıyılarını ciddi bir arıtma sistemine almak gerekiyor. Deniz kirliliği turizmi vuruyor. 2007 yılının en önemli projelerinden birisi bu olmalı...
Başbakan’ın bu projesinin ardında özellikle Güney Ege ve Akdeniz kıyılarındaki kirlenme rol oynuyor.
Yani... Antalya çok uzun bir sahile sahip. Belde belediyeleri yetersiz olduğu için yapılaşmayı kontrol edemiyor. Bu da kontrolsüz yapılaşma ve deniz kirliliğine neden oluyor. Bu yüzden Alanya ve Fethiye il yapılacak. Böylece Büyükşehir kontrolü sağlanacak. Doğrusu bu noktada benim ilgimi çeken bir başka detay var.
O da şu...
Bu güne kadar il yapma mekanizması hep siyasi oy avcılığı için kullanılmıştır.
Yani seçim meydanlarında "Sizi il yapacağım" sözleri verilmiştir. Yalnızca oy için. İlk defa oy kaygısı yerine çevre kaygısıyla il yapıldığını görüyorum. Olursa kutlarım.
1 Ekim’deki konuşmasına dikkat
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer, 1 Ekim’de TBMM’deki son konuşmasını yapacak.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın çok keskin mesajlar vermesi bekleniyor.
En kritik konu ise kendisinden sonra gelecek cumhurbaşkanı adayı.
Sezer’in neredeyse bir ana muhalefet lideri gibi konuşması, ağır eleştiriler yapması kimseyi şaşırtmasın.
Cumhurbaşkanı’nın bu konuşması, hükümetle Çankaya arasında hiçbir koordinasyon olmadığını belgeleyecek.