Paylaş
(Yalnızca Binali Yıldırım diyorum çünkü adı eski makamlarından çok daha öndedir benim için.)
Demişti ki...
“Artık alın teri değil, akıl teri dönemindeyiz...”
Beşiktaş vapur iskelesine doğru üniversitenin terasından bakarken hatırlamıştım bu sözü. Çünkü o günlerde Bahçeşehir Üniversitesi, Berlin başta olmak üzere dünyaya açılıyor, öncelik olarak da “yenilik ve inovasyon” hedeflerini koyuyordu.
Üniversitenin terasında Enver Yücel’le bir öğle yemeğindeydik.
Ve o heyecanla hayallerini anlatıyordu.
Bahçeşehir’i bir dünya üniversitesi haline getirmeyi hedefleyen Enver Yücel, ilklerin ve yeniliklerin adamıdır.
Galata yerleşkesinde kurduğu “ses teknolojileri bölümü”nü gezerken bir kez daha anlamıştım.
Öğrencilere Boğaz manzaralı bir küçük konser salonu... Ses mühendisliği için gerekli muhteşem cihazlar ve donanım... Stüdyolar... Ve konusunda uzman eğitmenler...
“Türkiye’de güzel şeyler oluyor” dedirten bu yatırımlardan sonra dün bir haber daha geldi:
“ABD’nin teknoloji merkezi Boston’da... MIT ve Harvard üniversitelerinin ortasında... Facebook, Amazon ve Google’a komşu bir merkez açıldı. Bahçeşehir Üniversitesi Yenilik ve Girişimcilik Merkezi...”
Yani...
“Akıl teri merkezi...”
Merkez, Cambridge Innovation Center’da yer alıyor. Ve işte burada haftada 200’den fazla networking ve inovasyon etkinliği düzenleniyor...
Peki hangi konular önceliklidir?
Bu soruya da merkezin direktörü Bengisu Önal cevap veriyor:
“MIT, Harvard, Northeastern gibi üniversitelerle olan anlaşmalarımızı da yürütüyoruz. Şubat 2020 itibariyle girişimcilik, inovasyon, yapay zekâ, nesnelerin interneti konularında uluslararası sertifika programlarımız başlayacak...”
Daha ne olsun arkadaşlar...
Bakın Türkiye’yi korumak için bir füze sistemi istiyorsunuz.
Başkalarına bağımlı oluyorsunuz. Krizler patlıyor.
Elbette silahlanmadan yana değilim.
Akıl terinin insan sağlığı ve doğanın korunması için akıtılmasını isterim.
Ama dünya gerçekleri var...
İş dünyasından finansa, sağlık ve teknolojiye kadar araştırma ve geliştirme önceliktir artık.
O nedenle...
Dünyanın “akıl teri merkezi”nde böyle bir girişimi başlatan Enver Yücel ve Bahçeşehir Üniversitesi yönetimini alkışlıyorum...
Çünküüüü...
Üniversite demek öğrencilerin gelecek korkusuyla terlediği “sınav sistemi ve YÖK” değildir elbette...
BİR BÜYÜK DENİZCİYİ DAHA KAYBETTİK
CARETTA Caretta grubu denilince...
İlk akla gelen isimdi... Guletlerle Bodrum’dan Gökova’ya açılırlardı.
Sadun Boro, Necati Zincirkıran, Can Pulak gibi denizcilerin, çevrecilerin yakın dostuydu. Sadun Abi’nin ölümünden önceki son geleneksel “Yaza Veda” partisinde karşılaşmıştık. Türkiye denizlerinin her kıyısından bir amatör denizci oradaydı.
Uzun uzun sohbet etmiştik.
Hırvatistan seyrinde fırtınadan nasıl kaçtıklarını anlatmıştı.
Sonra konu büyük denizlere gelmişti...
Her denizcinin gönlünde bir Atlantik geçişi yatar ya...
En az 21 gün kara görmeden gece gündüz bir seyir. Bir özgürlük rüzgârında, uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasında, geceleri üzerine yağan yıldızların altında ve kendinle baş başa...
O nedenle her denizci biraz ermiştir.
Karanın rekabeti, hırsı, açgözlülüğü, istifçiliği ve vahşetinden uzakta, bu gezegeni her canlıyla paylaşabilme uyumundan gelen bilgelik... Bunları konuşmuştuk uzun uzun.
Denize, doğaya ve çevreye muazzam bir tutkuyla bağlıydı.
Elinden geldiğince insanoğluna verilmiş bu üç mucize için mücadele ederdi.
Deniz, doğa ve çevre...
Sadun Abi’ye “Baba” derdi.
Dün Necati Zincirkıran’ı aradım:
“Abi başımız sağ olsun...”
“Sorma Fatih, içimizden bir parça koptu. Murat’ı kaybettik...”
Evet arkadaşlar, herkes onu Dedeman soyadından bir “işinsanı” olarak tanırdı...
Murat Dedeman...
Biz ise onu “bir deniz insanı” olarak biliriz.
Şimdi kim bilir hangi “sessiz gemi”nin dümeninde...
Sadun Abimizin kıyılarına doğru rota tutmuştur. Selametle Kaptan Murat...
Ruhunun rüzgârları, kolayına olsun...
Paylaş