Paylaş
Özellikle “iki dil” talebi, bu makasın, dönüm noktasıdır. Ölçülmüştür, biçilmiştir. Cetvel, pergel, gönye ne varsa kullanılmıştır.
Çünkü BDP bu talebi demokratikleşmenin bir parçası olarak sunsa da, pratikte genel seçimler için diğer partilere karşı geliştirilmiş çok ciddi bir test sorusudur.
Şimdi diğer partiler “gündelik hayatta iki dile evet” deseler, öteki tarafta ciddi bir oy kaybı yaşayabilirler.
“Hayır” deseler, bu defa BDP çıkıp Kürt seçmenine, “İşte gördünüz bunlar anadilinize bile tahammül edemiyorlar” diyecek.
Sıkıntı ve sıkışma işte tam buradadır. TRT Şeş’e “evet” diyen devlet de sıkışmıştır. Kullanılacak üslup, ayrışma ve tahrik yaratabilir.
BDP işte bu sıkışmayı gördü ki bastırıyor.
Ve “iki dil talebi” gündelik hayatı aşıp, siyasetin sarp zirvelerini test ediyor.
Mesela Selahattin Demirtaş’ın şu sözlerine dikkat:
“Başbakan ne diyor? ‘Ben hepinizi tekleştireceğim, tek dil olacaksınız. Benim milletim tektir, dili tektir’ diyor. Allah diyor ki; ‘Ben hepinizi farklı farklı yarattım’ senin haddine midir bunları tekleştirmek? Sayın Başbakan. Bu ne biçim Müslümanlık anlayışıdır? Hangi kitapta yazıyor bu? Bir göster. Neyi tekleştireceksin? İnsanlar diliyle, kültürü ve etnik kimliği ile doğar. Bunu ‘Tekleştireceğim’ deyip ırkçılık, milliyetçilik dalgası yaratarak eğer Kürtleri sindireceklerini sanıyorlarsa ben BDP’nin eşbaşkanı olarak şunu ifade ediyorum ki, Kürtler sinmeyecektir.”
İşte bu sözlerle Demirtaş “Kürt oylarını BDP’de kilitleme taktiği”ni uyguluyor.
Devam ediyor:
“Başbakan’ın sözü en çok Türk milliyetçileri için memnuniyet uyandırmıştır. Hayırlı uğurlu olsun ittifakları. Başbakan anlaşılıyor ki seçime doğru giderken, Türk milliyetçiliği ile bu şekilde ittifak yapmak, el ele kol kola yürümek istiyor, kendi tercihidir, seçimini yapmıştır.”
Mesaj açık:
Belli ki BDP, bölgedeki en büyük rakibi olan AK Parti’ye karşı bir psikolojik baraj kurmayı hedefliyor.
Bu sözler o barajın tanımıdır. Yani BDP, kendisi dışındaki partilerle Kürt oyları arasına daha başından bir set çekmeyi hedefliyor.
Bu açıdan bakınca “iki dil talebi” seçimlere doğru çok ciddi bir ataktır. Ve üstelik bu atağa karşı etkili bir strateji bulunamıyor. BDP de bunu fark ettiği için yükleniyor.
Diyarbakır’da manavlara iki dilli etiketler konuluyor. Bakkallar, oteller, tabelalar, vitrinler iki dilli hale getiriliyor.
Belli ki; genel seçimlere doğru bu “stratejik basınç” artırılacaktır.
BDP kendisine göre seçim stratejisini tümüyle belirlemiş ve yükleniyor.
Bu noktada AK Parti ve CHP henüz nasıl bir strateji geliştirecekleri konusunda kararsızlar.
Demirtaş AK Parti’nin dindar seçmen üzerindeki etkisini de kırmak için de “ayetlerden” alıntılar yapmaya başlıyor.
Örneğin şu söz:
“Allah diyor ki; ‘Ben hepinizi farklı farklı yarattım’, senin haddine midir bunları tekleştirmek? Sayın Başbakan. Bu ne biçim Müslümanlık anlayışıdır?”
Bu söz doğrudan AK Parti seçmenine gönderilmiş bir mesajdır.
Ve göstermektedir ki; genel seçimler, inanç ve etnik kimlik üzerinden kıran kırana bir siyaset arenasına dönüşebilir.
Umarım siyasetin makul ve sorumlu isimleri buna izin vermez.
Ama nasıl?
Paylaş