Paylaş
GENEL GÖRÜNTÜ: Atatürk resimleri, Türk bayrağı ve kırmızı beyaz balonlardan oluşan bir sahne. Anatolia kırmızı beyaz bir gösteri merkezi haline gelmiş. Şehit ve gazi yakınları çağırılmış. Başörtülü ayrımı yapılmamış. Her koltuğa bir bayrak bırakılmış. Koltuğa oturan bayrağını eline alıyor.
KOMUTANLAR: Org. Büyükanıt’la birlikte bütün kuvvet komutanları ve Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Saygun eşleriyle birlikte oradalar. Hepsi sivil giyinmiş.
FARUK SARAÇ VE SİVİL ATATÜRK: Gerçekten müthiş bir tasarım ortaya koymuş. Saraç, uzun süren bir çalışmanın ardından Atatürk’ün fotoğraflarındaki bütün giysileri birebir yeniden yaratmış. Çok güzel bir kurgu.
Önce Atatürk perdeye yansıtılıyor. O anki öyküsü anlatılıyor. Sonra manken o fotoğraftaki giysiyle sahnede beliriyor.
Bütün bunları izlerken aslında Atatürk’ü yalnızca asker üniformalı heykellerden ibaret, dokunulmaz bir put olarak göstermeye ve görmeye alışmış bir zihniyetin de artık bittiğini izliyoruz.
Çünkü o gece bütün komutanların önünde Atatürk’ün asker üniforması değil, sivil giysileri büyük bir içtenlikle sergileniyordu. Ve bunun sergilendiği yer çok önemliydi...
Mehmetçik Vakfı...
SİVİL MUSTAFA KEMAL TARİHÇESİ Yani orada biz Atatürk’ün "sivil yüzü"nü izliyorduk. Ve inanın okul kitaplarındaki asker Atatürk’ten belki de çok daha etkileyiciydi. Bir başka deyişle bu defileyle bir "Sivil Mustafa Kemal Tarihçesi" izledik. Belki de komutanlar da bu yüzden sivil giyinmişlerdi.
Üstelik büyük bir içtenlikle anlatılıyordu. Örneğin Çağla Şıkel, Latife Hanım giysisiyle sahneye çıkıp Mustafa Kemal’le dans etti. Bu bence önemli bir açılımdır.
Dahası "bir devrimci olarak sivil Atatürk’ün sahneye çıkartılışı"dır.
Atatürk’ün giysilerini peş peşe izledikten sonra bir kez daha şunu söyledim:
- O yalnızca müthiş bir asker değil, ne kadar şık ve ne kadar zevkli bir öndermiş...
Onun toz, duman, kan ve barut dolu hayatından nasıl böylesine bir giyim estetiği çıkardığını bugün herkes görmeli. Bence bu en az asker yönü kadar önemlidir. Çünkü o giysiler bir yaşam biçimiydi. Nasıl bir Türkiye istendiğini göstermesi için bir yaşam biçimi. Belki de Mustafa Kemal, sarık, şalvar ve cüppeden oluşan giyim dünyasına karşı bir anlamda "kendi devrimini" giyiyordu...
Bir başka deyişle Türk milletine geleceği için mankenlik yapıyordu... O dönem cesaret isteyen bu giysiler, bir devrimcinin "sivil modernizm" için kullandığı öteki üniformasıydı belki de...
Faruk Saraç’ın Sarızeybek defilesini mutlaka izleyin..
Ve izledikten sonra İstanbul’da bilbordlara "mayo yasağı" getiren bugüne bakın.
CEM YILMAZ: Zor bir işti Cem Yılmaz’ın yaptığı... Çünkü gecenin sunumu sırasında şehitler ve gaziler üzerine kurulan görüntüleri gözyaşlarıyla izlemiştik. Ve bir de salonun köşesindeki gaziler... Komutanlar da ön sırada bir ciddiyet barikatı gibi duruyordu. Cem Yılmaz da zorlandı. Ama yine de Cmylmz işte... Oradaki gazi çocukların kahkahalarını hiç unutmayacağım... Sağol Cmylmz...
ORG. BÜYÜKANIT’IN SÖZÜ: Evet, ellerinde bayraklarıyla ve müthiş bir coşkuyla Cumhuriyet Marşı söyleyenlere Org. Büyükanıt kısa bir konuşma yaptı. Özet cümle şu:
"Türkiye’yi ve bu milleti sevenlerin bu sevgilerini göstermelerinden kimse rahatsız olmasın. Rahatsız olanlar yanlış yoldadır."
BENİM YORUMUM: Eğer yanlış anlamadıysam Org. Büyükanıt’ın "yanlış yoldadır" dediği kişiler, son dönemde Ankara Tandoğan’da başlayan ve İzmir’e kadar uzanan cumhuriyet mitinglerinden rahatsız olanlar olsa gerek... Yani diyor ki, bu mitingleri hafife alanlar var. İşte onlar yanlış yoldadır. Yani mitingleri hafifseyen açıklamalar yapan Bülent Arınç gibi.
Evet Ankara’da bir Mehmetçik Vakfı gecesinden süzülen ayrıntılar böyle...
Esprilerine kahkahalarla güldüler
Cem Yılmaz esprileriyle geceyi kahkahalara boğdu. Yılmaz’ın gösteri sırasında söylediği, "2000 yılında askerliğimi tamamladım ama beni pek sevdiler. Halen çağırıyorlar. Askerlik görevimi yerine getiriyorum. Bu program iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm hazır ol. İkincisi rahat bölümü. Benimki rahat bölümü. Protokoldekiler esprilerime gülüyor siz de gülebilirsiniz" sözleri alkış aldı. Geceye Muazzez Ersoy da şarkılarıyla katıldı.
Süs vazosu gibi oturmam artık
EDİP Başer önceki gün önemli bir çıkış yapıyor...Hürriyet’in Ankara bürosundan Uğur Ergan’a aynen şöyle diyor:
"ABD’den kısa sürede somut açılımlar bekliyorum. Bunlar olmadığı takdirde mekanizma devam etmez. Süs vazosu gibi oturmanın anlamı yok."
Önce soralım:
- Başer’in ABD’den beklediği somut açılım ne olabilir?
Bu soruyu Ankara’nın "stratejik merkezleri"nde araştırdım.
Ulaştığım iki ihtimalli cevabı şöyle özetleyebilirim:
- Beklenti Türk askerinin Kuzey Irak’a doğru yapacağı bir harekátı ABD’nin onaylaması.
Diğeri:
- Kuzey Irak’ta barınan PKK’nın bazı önemli isimlerinin teslim edilmesi. 30 kişilik bir liste olduğu söyleniyor. Örneğin Karayılan gibi...
Bu konuda Ankara ile Washington arasında konuşmalar var...
Hatta Edip Paşa bunu ABD’li özel temsilci Joseph Ralston’a açıkça söyledi.
Aradan zaman geçti ve sonuç yok. Artık Ralston’un bu konuda söylediklerinin bir önemi kalmadı. İşte bu değerlendirme üzerine Başer "Kısa bir süre daha bekler sonra istifamı veririm" diyor.
Bu önemli bir sıkıştırmadır. Bir aydan daha kısa bir süre içinde, yani seçimlerden önce ya Kuzey Irak’ta bazı gelişmeler olur ve bazı isimler Türk adaletine ulaştırılır.
Ya da Başer istifa eder; böylece Türkiye, ABD’ye çok sert bir mesaj vermiş olur.
Belli ki Başer’in istifası cebinde...
3 esrarengiz OLAY
İRAN eski Savunma Bakan Yardımcısı General Ali Rıza Askari’nin İstanbul’da nasıl ortadan kaybolduğunu yazmıştım...
Haberi uzun süre kovalayıp devam ettirdim. Ve Abdi İpekçi gazetecilik ödülünün değerli jürisi bu yılki ödülü bu haber nedeniyle bana verdi. Sağ olsunlar. Benim için büyük bir onur...
Devam edelim...
Son zamanlardaki bazı olayları birleştirince anlıyorum ki, bu tür gelişmeler yalnızca General Askari olayından ibaret değil. Dikkatle bakınca Türkiye neredeyse bir casuslar savaşının ortasına düşmüş durumda.
Konu İran’ın nükleer faaliyetleri...
Askari’nin esrarengiz kayboluşu İran’ın nükleer faaliyetlerini bildiği için bir CIA operasyonu olarak yorumlandı.
Sonra İran’dan kaçarak Türkiye’ye bir önemli ismin daha girdiği ortaya çıktı. Muhsin Mahammedi Jam... Van’da gözaltına alındı. Sonra Almanya devreye girdi ve Münih’e götürdü. İran yine tepki gösterdi... Büyük ihtimalle İran’dan bir bilgi kaçışıydı bu da...
Ve üçüncü olay:
- Pakistanlı emekli bir general küçük bir uçakla Trabzon’dan İran’a yani Tebriz’e uçarken düştü...
Bu olayı devletin çok önemli makamlarına sordum. Aldığım ortak cevap şu:
"Olay ciddi. Araştırıyoruz."
Ciddiyeti de şuradan geliyor:
- Pakistan nükleer bomba teknolojisine sahip. Zakaullah Bhangoo isimli general, Pakistan’da önemli bir isim. İran’a bazı önemli bilgileri taşıyordu. Yoksa neden tarifeli uçakla gitmesin...
Çok iyi biliyorum ki, istihbarat birimleri bu son olayı derinlemesine araştırıyor.
Bir açıdan bakınca bu üç olayın ortak özelliği İran... Ve bu esrarengiz olaylar gösteriyor ki; Türkiye, İran’a karşı başlatılan "casus avı"nın ya da "casuslar savaşı"nın tam ortasına düşmüş durumda... Üstelik nükleer boyutu olan tehlikeli bir savaş.
Gözü seçimde
ANKARA ’da önemli bir değerlendirme var. Konu Barzani ve seçim...Seçimlere bağımsız adaylarla girecek olan DTP’nin çıkartacağı milletvekili sayısı Barzani açısından çok önemli. Çünkü Kuzey Irak’ta oluşturulan Kürdistan Parlamentosu ile Türkiye’deki parlamentoda oluşacak DTP grubu arasında moral bir bağ olacak.
Bu bir anlamda bir "bölgesel demokratik güç birliği"ne dönüşecek... Böylece Barzani’nin son dönemde uyguladığı "bölgedeki bütün Kürtlerin resmi hamisi" politikasının parlamento bağlantısı doğmuş olacak... Evet, bilinen gerçek şu:
- ABD seçim sonrasında, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürdistan oluşumunu kabul etme noktasına gelmesini beklemektedir...
Kuzey Irak’taki bütün yatırımların, Merkez Bankası’ndan parlamentoya kadar uzanan gelişmelerin temeli budur. Ve Türkiye’deki seçimlerde Güneydoğu’dan seçilenlerin oluşturacağı "bağımsızlar grubu"nun önemi buradadır...
Paylaş