Paylaş
İlk sözü şu oldu:
“Fatih şimdi duydum. İnanılır gibi değil. Şoktayım. Hemen İstanbul’a gidiyorum.”
Özdemir’in sesinin tonu, tepkisi Fenerbahçe camiasının nasıl ağır bir şok içinde olduğunu anlatmaya yetiyor.
Galatasaraylıyım.
Ama Aziz Yıldırım’ı kendi kulüp başkanımdan daha iyi tanırım.
Yıldırım keskin bir karakterdir. Düz ve dürüst olarak bilirim.
Fenerbahçe’ye gelince; bütün kalbimle Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe camiasının alnının akıyla bu soruşturmadan çıkmasını istiyorum.
Çünkü Fenerbahçe’siz bir lig düşünemiyorum.
Bunu en iyi Nihat Genç anlatmıştı. Bir Galatasaraylı olarak kıskandığım o Fenerbahçe analizini hatırlatarak; tüm Fenerbahçelilere geçmiş olsun diyorum.
Nihat Genç şöyle yazıyor:
“Fenerbahçe aşılamaz bir takımdır.
Yani biz Fenerbahçe ile maç yapan takımlarız bu gerçeği buraya koyalım.
Çünkü yüzyıl geçti hâlâ Fenerbahçe’yi yenmek bayram, neşe... Herkes toplanıp Fener’i yenmek için bir araya geliyor. Türkiye ligi her ne kadar 34 haftadan oluşuyorsa da‚ aslında bir sezon boyunca her takımın iki kere Fenerbahçe ile karşılaştığı bir süreçtir.”
İşte bu yüzden Fenerbahçe’siz bir lig ne Galatasaray’a ne Beşiktaş’a ne de Trabzon’a yakışır. Dahası Fenerbahçe’siz bir lig hiçbir takıma gerçek bir lig gibi gelmez.
İddialar ağır.
Fenerbahçe yönetimine karşı savcılık resmen şike ve rüşvet suçlamasıyla bir soruşturma yürütüyor.
Ben savcılığın da durduk yere elinde hiçbir kanıt olmadan Fenerbahçe gibi bir takımın yönetimine karşı böyle bir soruşturma başlatacağına inanmam.
Bu durumda geriye iki seçenek kalıyor:
Eğer savcılık iddialarını ispat ederse bu Fenerbahçe camiasına kara bir leke, birinci lig için de “öksüz” bir sezon demektir.
Çünkü Fenerbahçe’siz bir lig “öksüz” kalmış bir ligdir.
Eğer iddialar boş çıkar ya da Aziz Yıldırım başta olmak üzere Fenerbahçe yöneticileri aklanır serbest kalırsa bu defa da haksız yere atılmış bir lekenin izi kalacaktır.
İşte hepimiz için zor olan budur.
İKİNCİ YAZI:
Ey silindirik esaret yolcuları! Sizin için araştırdım, işte gerçek
CUMARTESİ günü yazdığım “silindirik esaret” yazısı, Atatürk Havalimanı’nda rötar işkencesi yaşayanlar için deyim yerindeyse tam bir “dijital miting” çağrısı oldu.
Ne kadar dertliymişiz...
Tam bir mesaj yağmuru başladı.
Uçakta ve alanda dakikalarca çile çekip sesini duyuramayanlar.
Oradaki yetkisiz görevlilerle tartışıp çıldıranlar.
Kimler yok ki...
Rötar kurbanı olan Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni sevgili kardeşim İsmail Küçükkaya da yazmış... Aradı ve “Bu rezaletin peşini bırakmayalım” dedi.
Mesela Uğur Dündar...
Onun da rötarlar yüzünden uçağı iptal olmuş.
Ve 19 Haziran gecesi saat 24.00’te uçağın içinde 55 dakika bekleyen İlker Durak’ın isyanı. Akif Gündüz. Arda Berkay ve daha onlarca mağdur. Toronto yolcuları. Bodrum, Ankara ve daha birçok seferin bekleme yorgunu yolcularından gelen isyan mesajları.
Ve Albert Mızrahi isimli turizmci okurum. O kadar kapsamlı bir mesaj göndermiş ki hepsini buraya alamıyorum. Ama hurriyet.com.tr’de yazının altına yorum olarak koyacağım.
Mızrahi özetle diyor ki:
“THY tarihin en büyük patlamasını yaptı. Onlarca yeni hat açtı. Özel havayolu şirketleri kuruldu. Kargo uçakları arttı. Ama Atatürk Havalimanı altyapısı öylece kaldı... 3’üncü havalimanı şart oldu.”
GENEL MÜDÜR DE ESİR KALMIŞ
Önceki gün Batman Havalimanı...
İstanbul uçağı pist başında bekliyor. Dakikalar geçiyor. Alan boş. Ama uçak bekliyor. Ve az sonra pilot anons ediyor:
“Atatürk Havalimanı’ndaki pist yenilenmesi nedeniyle 20 dakika geç kalkıyoruz. Özür dileriz.”
Bu anons üzerine bir yolcu kendisini tanıtıp kokpite gidiyor...
Pilota diyor ki:
“Siz orada hangi piste ineceksiniz? Kapalı olan piste mi?”
Pilot, “Hayır” diyor.
Yolcu, devam ediyor.
“Peki o pistin kapanması size bir gecikme yaratır mı?”
Pilot, “Yaratmaz” cevabını veriyor.
“Peki neden hava meydanı işletmesini gecikme gerekçesi olarak gösteriyorsunuz?”
Pilot, “Haklısınız” diyerek susuyor.
20 dakika uçakta bekleyen o yolcu DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal’dır..
Birdal’ı iyi tanırım. Çalışmak için 24 saati az bulan bürokratlardandır.
Uzun uzun konuştuk. Gerçekleri bütün çıplaklığıyla anlattı.
GÜNEY RÜZGÂRI
Orhan Birdal, Atatürk Havalimanı’nın yetersiz olduğunu açıktan söylüyor. Diyor ki;
“Paralel pist olmadığı için, rüzgâr güneyden estiği zaman pist sıkıntısı oluyor ve gecikmeler başlıyor. 2 dakikada bir uçak iniyor. Bir uçak 20’nci sıraya düştüğü an yolcu en az 40 dakika beklemek zorunda kalıyor. Bu elbette kabul edilemez. Çözüm 3’üncü havalimanındadır.”
Bir de bilgi verelim:
- Yan taraftaki askeri bölgenin de Atatürk Havalimanı’na katılması için DHMİ ile Genelkurmay anlaşmış. 700 milyon liralık bir anlaşma bu
.
TAV NE DİYOR
Ben “Silindirik esaret” diye yazınca birçok yetkili arayıp açıklama yaptı.
Anladığım kadarıyla THY’nin dünya çapında büyüme grafiği, Atatürk Havalimanı üzerinde ciddi bir ağırlık yaratmış. Kapasite taşmış. Tabii bir de limanı işleten şirket olarak TAV var.
Şirketin patronu Hamdi Akın bu konuya değindiğim için teşekkür etti. Ve TAV’ın altyapı konusunda bir sorumluluğu olmadığını anlattı. TAV yolcuların terminalde aldığı hizmetten sorumlu o kadar. Yani ek pist yapma görevi TAV’da değil.
Dolayısıyla bu mesele TAV’ın değil. Bu açık...
Zaten ben de sorunun TAV’ın işletmeciliğinden kaynaklandığını yazmamıştım.
Ama gecikmeler yüzünden bekleyen yolcuların terminalde yarattığı görüntüyü eleştirmiştim.
Her nasılsa TAV’ın ortağı ve yöneticisi Sani Şener kendisiyle ilgili olmayan meseleyi üzerine almış. “Değerli Dostum;” diye başlayan ama satır aralarında öfke tonları olan uzun bir açıklama yapmış.
Diyor ki:
“Rüzgâr güneyden esince böyle gecikmeler oluyor. Bu tip rüzgârlar da tüm yıl boyunca esen rüzgârların yüzde 25’idir.”
Sani Şener dostumdur ve TAV’ın bir dünya markası olmasında çok büyük payı vardır. Ama kusura bakma Sani...
Bizim meslekte asıl dostluk, doğruyu çekinmeden söylemektedir.
Yani, eğer şöyle düşünürsem sen üzül:
“Sani benim dostumdur. Nasılsa toplam yılın yüzde 25’inde bu tür rötarlar oluyor. Kapat gözünü Fatih, millet de o çileyi yüzde 25 oranında çeksin. Ama dostun Sani üzülmesin...”
Bunu yapmayacağımı en iyi sen bilirsin. Böyle bir insan olsam zaten sen benimle dost olmazsın.
Sevgili Sani; o yüzde 25 var ya...
O yüzde 25’in içinde saatlerce uçakta, alanda bekleyen yolcular, ağlayan bebekler, işini kaçıran insanlar, hastalar var.
Onlara şöyle mi diyeceğim:
“Ey yolcu! Atatürk Havalimanı’na gitmeden önce mutlaka hava raporunu al. Eğer rüzgâr güneyden esiyorsa gitme...”
İnsanlığın uzayda galaktik şehirler kurduğu, uzay mekiklerinin otobüs gibi işlediği bir çağda peki bu bize yakışır mı?
Ey silindirik esaret yolcuları; işte yine karşımızda plansız büyüme ve altyapı sorunu var. 3’üncü havalimanı şart olmuş.
O zamana kadar işlerinizi, gezilerinizi, hastalıklarınızı, rüzgârın yönüne göre ayarlayın.
Eğer rüzgâr, kuzeyden döner de 4 şiddetinde güneyden esmeye başlarsa, Atatürk Havalimanı’nda saatlerce uçak beklemek yerine, hemen yakındaki Ataköy Marina’dan bir yelkenli deneyin.
Hürriyet okuru Albert Mizrahi'nin Fatih Çekirge'ye konu hakkında gönderdiği mesajı okuyun
Paylaş