Paylaş
Ve şimdi tekrar yayınlıyorum...
Niye mi?
Okuyun da sıradan gibi gelen uzak hayatlardaki mucizeyi görün..
EMEL
Her sabah 7.30’da kalkıyor...
Onu görmek için gelenlerse sabahın köründe düşüyor yollara...
Dolmuşlar, otobüsler, yürümeler, beklemeler...
Sancılı beklemeler... Çileli saatler...
Sonra bir başka çile...
Sabah kapısının önünde inanılmaz bir sıra...
Koridora bakınca sanki bütün dünyanın kadınları kuyrukta.
Onu bekliyor...
Önceki gün birisi beklerken bayılmış... Acil’e zor yetiştirmişler.
İşte böyle bir Emel o...
Hiçbirimizin haberinin olmadığı bir Emel.
Dün telefon açtım.
Nusaybin Devlet Hastanesi’ne...
O koridorun ve o coğrafyanın tek kadın doğum doktoru olan nöbetçi Emel’e...
Op. Dr. Emel Dilekçi’ye...
Konuştuk.
O kadar sakin bir sesti ki.
O kadar sadeydi ki...
Sanki kelimelerle değil, sesiyle konuşuyordu...
Kapısındaki bütün doğum sancılarına, bütün yoksunluklara ve çaresizliklere rağmen, huzur veren güleç bir sesti Emel...
Öylesine bir sesti ki...
Mardin’den İdil’e, Cizre’ye ve bütün ıssızlıklara kadar...
Onun yaptığı melekliği sözlerinden değil, yalnızca sesinden anladım.
Emel gibi nice doktorlar, Anadolu’nun uzak ve ücra köşelerinde hiç bilmediğimiz hayatları kuruyorlar, kurtarıyorlar ya...
Biliyor musunuz ki aslında, bu yalnızca bir doktorluk değildir. Bu yalnızca bir tıp değildir...
Dokunmaktır. Sükûndur. Ve unuttuğumuz fedakârlığın en sade halidir.
İdil’den sabahın köründe yola çıkmış 7 aylık hamile kadının hastane kuyruğunda bayıldığı an, ona elini uzatan Emel’in yaptığı yalnızca doktorluk değildir...
Biraz anneliktir.
Bir anne adayına anne olmayı öğretmektir.
Fedakârlıktır.
Emel’e sordum:
- Ne kadardır oradasınız?
Önce çekindi:
- Siz kimsiniz? Nereden arıyorsunuz?
- Benim adım Fatih Çekirge. Gazeteciyim. Az önce sizin adınızı haber ajansında gördüm. Günde 100 hastaya baktığınızı yazıyordu. Bu nasıl mümkün oluyor?
Emel önce bir tereddüt etti.
Sonra her sabah yaşadığı mucizeyi sanki çok normal bir şeymiş gibi o kadar güzel anlattı ki...
Yüzünü yıkar gibi...
Pazara gider gibi...
Ya da bir ekmek alır gibi...
Öylesine sakin anlattı ki içinde yaşadığı mucizeyi.
Dr. Emel 30 yaşında...
Mersin’den tayin olmuş.
Nusaybin’de her gün kadınları birer anne olarak hayata bağlıyor.
Orada... Uzakta...
Aslında konuşmadık.
Aramızda kısa bir sessizlik oldu yalnızca.
Aramızdaki o kısa sessizlik aslında müthiş bir besteydi.
Sonra gülerek kapattık telefonu.
İyi ki aradım seni Emel...
Bunca yorgunluğun, kamplaşmanın, inatlaşmanın arasında, o kadar huzurlu geldi ki sesin.
Biliyorum, şimdi yardıma gelsin diye başka kadın doğum doktorlarını bekliyorsunuz.
Umarım gelirler.
Ama bildiğim bir tek şey var...
Onlar gelseler de, gelmeseler de...
Sen her gün Anadolu’nun o güzel kadınlarına bakarak hepimize bir hayat doğuruyorsun.
Adın gibisin Emel.
MUCİZE
Ve dün hurriyet.com.tr bir haber yayınladı.
Haberin başlığı ‘Mucize’...
Az önce okudunuz ya...
Onlar yalnızca doktor değil, hayat kurtardıkları kadar hayat da kuruyorlar demiştim.
Haberdeki mucize de oydu işte...
Sanki benim size 1 ay önce ne anlatmak istediğimi yaşatırcasına geldi bu haber Nusaybin Devlet Hastanesi doğum bölümünden...
Emel orada mıydı bilmiyorum.
Ama sabaha karşı ölü bulunan bir hamile kadın...
Nusaybin’deki hastanenin ana kucağına gelince. Anlıyorlar ki çocuk yaşıyor.
Dikkat edin öyle hemen morga göndermek falan yok.
Sarılıyorlar kadına...
Ve ölü anneden bir çocuğun hayatını alıyorlar. Budur işte mucize...
Anadolu’nun uzak köylerinde günde
18 saat çalışan Emel’ler için..
Diyorum ki...
Eğer yaşarsa o yavru... Göbek adını
Emel koyun...
Paylaş